Nasıl Yapılır?

Siber Güvenlik Tehditlerinde DDoS Saldırıları Neden Yükseliyor?

DDoS saldırıları bir dönem sadece büyük bankaların, global oyun şirketlerinin ve dev portalların derdi gibi görünüyordu. Bugün ise orta ölçekli bir e‑ticaret sitesi, SaaS ürünü geliştiren küçük bir ekip ya da kurumsal vitrini olan bir hukuk bürosu, birkaç dakika içinde aynı kabusun içinde bulabiliyor kendini. Trafik bir anda şişiyor, CPU ve bant genişliği tavan yapıyor, ama bu artışın arkasında gerçek kullanıcılar değil, koordineli saldırı botnet’leri var.

DCHost olarak hem kendi altyapımızda hem de müşterilerimizin sistemlerinde bu değişimi çok net görüyoruz: DDoS saldırıları hem sayıca hem de sofistike yapılarıyla belirgin şekilde artmış durumda. Bu yazıda “DDoS nedir” temelini yinelemenin ötesine geçip, saldırıların neden yeniden gündemin ilk sırasına yerleştiğini, hangi türlerin öne çıktığını ve pratikte nasıl bir savunma mimarisi kurmanız gerektiğini adım adım konuşacağız. Amacımız sizi korkutmak değil; riskleri netleştirip, uygulanabilir bir yol haritası ile sunucunuzu, ağınızı ve uygulamanızı bu dalgaya karşı güçlendirmek.

DDoS Saldırıları Neden Yeniden Zirvede?

Siber güvenlik tehditlerinin genel olarak arttığını zaten daha önce detaylı anlattık; bu resmin büyük çerçevesini merak ediyorsanız, siber güvenlik tehditlerinde artışın neden abartı olmadığını anlattığımız rehbere mutlaka göz atın. O tablo içinde DDoS’un ayrı bir yeri var; çünkü diğer birçok saldırı türünün aksine, DDoS’da saldırganın başarısı için tek kriter sizi çevrimdışı bırakmak.

DDoS saldırılarının yükselişinde birkaç temel faktör öne çıkıyor:

  • Botnet’lerin ucuzlaması ve kiralanabilir hale gelmesi: IoT cihazları (kamera, router, akıllı cihazlar) kötü yapılandırılmış olduğunda, devasa botnet ordularına dönüşüyor. Bu kaynaklar artık yeraltı piyasasında çok düşük ücretlerle kiralanabiliyor.
  • Politik ve ideolojik motivasyon: Ülkeler arası gerilimler, toplumsal olaylar veya spor organizasyonları gibi dönemlerde belirli ülkelere veya markalara yönelik DDoS dalgaları artıyor.
  • Rekabet baskısı ve şantaj: Bazı saldırılar, doğrudan rakipleri zor duruma düşürmek veya “fidye DDoS” (saldırıyı durdurmak için para talebi) senaryoları ile gündeme geliyor.
  • Teknik bariyerlerin aşılması: Artık sadece L3/L4 (ağ ve taşıma katmanı) değil, L7 (uygulama katmanı) saldırıları ile doğrudan web uygulamanız hedef alınabiliyor; bu da savunmayı zorlaştırıyor.

Bu kombinasyon, DDoS’u bugün neredeyse her ölçekten proje için “görmezden gelinemez” bir risk haline getiriyor.

DDoS Saldırısı Nedir? Kısaca Ama Doğru Tanımlayalım

DDoS (Distributed Denial of Service), dağıtık hizmet engelleme saldırısı anlamına gelir. Basitçe: Çok sayıda kaynaktan (botnet’ler, ele geçirilmiş sunucular, kötü niyetli istemciler) gelen sahte veya aşırı yoğun trafikle servisinizin kaynaklarını (bant genişliği, CPU, RAM, bağlantı tablosu, uygulama thread’leri) tüketmeyi hedefler.

DDoS’un temel amaçları şunlardır:

  • Web sitenizi veya API’nizi erişilemez hale getirmek
  • Ağ cihazlarınızın (router, firewall, load balancer) kapasitesini aşırı yüklemek
  • Veritabanı, cache veya uygulama sunucularınızı yormak
  • Bazı durumlarda, kaos ortamında başka saldırılar (örneğin veri sızıntısı) için zemin hazırlamak

DDoS kavramını daha temel düzeyde öğrenmek istiyorsanız, DDoS nedir ve web sitenizi nasıl korursunuz rehberimiz başlangıç için iyi bir referans olacak. Bu yazıda ise odak, güncel trendler ve pratik savunma stratejileri üzerinde olacak.

Güncel DDoS Trendleri: Neler Değişti?

DCHost tarafında son birkaç yılda gözlemlediğimiz DDoS paternleri, klasik “devasa trafik dalgası ve saatlerce kesinti” senaryosundan farklı bir yöne evrildi. Öne çıkan trendleri şöyle özetleyebiliriz:

Daha Kısa Ama Daha Sık Saldırılar

Önceden hedef, saatlerce hatta günlerce süren kesintiler yaratmaktı. Şimdi ise 5–15 dakikalık, ama gün içinde tekrarlanan “nabız atışı” saldırılar görüyoruz. Amaç:

  • Kısa kesintilerle kullanıcı deneyimini bozmak ve itibar zedelemek
  • Operasyon ekiplerini sürekli alarmda tutarak yormak
  • İzleme sistemlerinin ve otomatik ölçekleme mekanizmalarının sınırlarını test etmek

Uygulama Katmanı (L7) DDoS Saldırıları

Klasik DDoS, çoğunlukla ağ ve taşıma katmanına (L3/L4) yüklenir: SYN flood, UDP flood, ICMP flood gibi. Modern saldırılarda ise doğrudan HTTP/HTTPS istekleri üzerinden, sanki gerçek kullanıcıymış gibi gözüken trafikle uygulama katmanı hedefleniyor:

  • Ağ seviyesinde trafik “normal” görünüyor; ama uygulama CPU’su ve veritabanı sorguları patlıyor.
  • Bot’lar, gerçek tarayıcı davranışlarını taklit ediyor, hatta JavaScript çalıştırabiliyor.
  • CAPTCHA, basit rate limit gibi önlemler tek başına yetersiz kalabiliyor.

Bu yüzden WAF ve bot korumasını birlikte konumlamak artık modern DDoS savunmasının ayrılmaz parçası.

Amplification (Yükseltme) ve Yansıtmalı Saldırılar

DNS, NTP, Memcached gibi protokollerdeki zafiyetler kullanılarak; küçük bir istekle, çok büyük bir yanıt üretiliyor. Saldırgan bu yanıtları sizin IP’nize yansıtacak şekilde kurguluyor:

  • Saldırı trafiği, saldırgana ait IP’lerden değil, masum üçüncü taraf sistemlerden geliyor gibi görünüyor.
  • Birkaç Gbit/s’lik saldırılar bile 1:50, 1:100 çarpanlarla 100 Gbit/s seviyelerini görebiliyor.

Bu tür saldırılarda sadece kendi altyapınızı değil, komşu ağları ve veri merkezlerini de korumak için upstream seviyesinde önlem şart.

Fidye DDoS (RDoS) ve Rekabet Kaynaklı Saldırılar

Özellikle e‑ticaret ve oyun sektöründe; “saldırıyı keseriz ama şu kadar kripto öde” mesajları ile karşılaşmak artık ne yazık ki şaşırtıcı değil. Bazı durumlarda ise saldırının arkasında doğrudan ticari rakipler yer alabiliyor. Bu noktada kritik olan, hem teknik savunmayı güçlendirmek hem de olay anında nasıl hareket edeceğinizi (log toplama, hukuki süreç, iletişim planı) önceden netleştirmek.

DDoS Saldırılarının İşinize Gerçek Etkisi

DDoS’u sadece “site birkaç dakika açılmadı, sonra düzeldi” şeklinde okumak, işin maliyet boyutunu hafife almak demek. DCHost tarafında sahada gördüğümüz etkileri madde madde düşünmek daha faydalı:

  • Doğrudan gelir kaybı: Özellikle yüksek hacimli kampanya dönemlerinde, birkaç dakikalık kesinti bile ciddi ciro kaybına dönüşebiliyor.
  • Marka güveni ve itibar: Kullanıcı gözünde sitenin ya da uygulamanın “sık sık çöküyor” imajı, uzun vadede geri getirisi zor bir hasar bırakıyor.
  • Operasyonel maliyet: Kriz anında ekiplerin mesai dışı çalışması, sürekli müdahale gerekliliği, yöneticilerin dikkati vs. hepsi görünmeyen ama gerçek bir maliyet.
  • SEO ve görünürlük: Sürekli yaşanan erişim problemleri, arama motoru taramalarını ve sıralamaları olumsuz etkileyebiliyor.
  • Altyapı maliyetleri: Plansız ve panik halinde yapılan ölçeklendirmeler, yanlış konumlandırılmış kaynaklara ve gereksiz harcamalara yol açabiliyor.

Kısa vadede saldırıyı atlatmış olabilirsiniz; ama uzun vadede bu etkilerin toplamı, projenizin büyümesini ciddi şekilde yavaşlatabiliyor. Bu yüzden DDoS’u, sadece güvenlik meselesi değil, iş sürekliliği ve kapasite planlama konusu olarak ele almak gerekiyor.

DDoS Saldırı Türleri: Hangi Katman, Hangi Risk?

Etkin savunma için; hangi tür saldırının, ağın ve uygulamanın hangi noktasını hedeflediğini anlamak şart. DDoS saldırılarını kabaca üç katmanda düşünebiliriz:

1. Ağ Katmanı (L3) ve Taşıma Katmanı (L4) Saldırıları

Bu sınıf saldırılar doğrudan IP seviyesinde ve bağlantı tablosu üzerinde baskı kurar:

  • SYN Flood: TCP bağlantı kurulumu sırasında “yarım” bağlantılar yığarak, sunucunun bağlantı tablosunu doldurur.
  • UDP Flood: UDP tabanlı servislerinize (DNS, VoIP, oyun sunucuları vb.) kontrolsüz trafik gönderir.
  • ICMP Flood: Ping ve benzeri ICMP paketleriyle bant genişliğini tüketmeyi hedefler.
  • Amplification / Reflection: DNS, NTP, SSDP gibi protokoller üzerinden yükseltilmiş trafikle bağlantı kapasitesini doldurur.

Bu tür saldırılara karşı en etkili çözümler genellikle ağ seviyesi filtreleme, rate limiting ve upstream korumadır. Sunucu seviyesinde ise nftables gibi modern firewall çözümlerini doğru kurgulamak için güçlü bir temel sunar.

2. Uygulama Katmanı (L7) DDoS Saldırıları

Bu saldırılarda hedef, HTTP(S) veya başka bir uygulama protokolü üzerinden doğrudan sunucu kaynaklarını tüketmektir:

  • HTTP Flood: Gerçek kullanıcı trafiğine çok benzeyen ama hacmi yüksek isteklerle, PHP/Node.js/Java uygulamanızı ve veritabanınızı yorur.
  • Yavaş istek saldırıları (Slowloris vb.): İstekleri çok yavaş gönderip bağlantıları açık tutarak, web sunucusunun connection slot’larını doldurur.
  • Özel endpoint hedefleme: Arka planda ağır sorgular çalıştıran belirli API endpoint’lerini veya rapor sayfalarını hedef alarak, tüm sistemi kilitler.

Bu noktada klasik ağ firewall’ları tek başına yeterli olmaz; WAF, akıllı rate limiting, bot tespiti, cache stratejileri devreye girmek zorundadır. Detaylı WAF kural setleri ve bot koruması için az önce link verdiğimiz rehber, pratik ayar örnekleriyle oldukça işlevsel.

3. Kaynak Tüketimi ve Karma Saldırılar

Modern DDoS kampanyaları çoğu zaman tek bir tekniğe bağlı kalmıyor. Önce büyük bir L3/L4 flood ile ağ cihazlarınızı meşgul ederken, aynı anda L7’de HTTP flood başlatıp, arkadaki uygulamayı ve veritabanını sıkıştırabiliyorlar. Savunma da bu yüzden katmanlı olmak zorunda: Ağ, sunucu, uygulama ve mimari seviyeleri birlikte düşünülmeli.

Neden Küçük ve Orta Ölçekli Projeler Daha Fazla Hedef Oluyor?

Büyük kurumlar DDoS’a karşı yıllardır yatırım yapıyor: özel ağ ekipleri, global dağıtık altyapılar, pahalı ticari çözümler… Saldırganlar ise doğal olarak “zayıf halkaları” arıyor. İşte KOBİ’ler, niş SaaS ürünleri, orta ölçekli e‑ticaret siteleri bu nedenle radarın tam ortasına düşüyor.

DCHost tarafında gördüğümüz ortak noktalar şunlar:

  • Düşük bütçeli veya plansız altyapı: Gerekli bant genişliği, firewall kuralları, izleme ve yedeklilik çoğu zaman sonradan düşünülüyor.
  • Reaktif güvenlik yaklaşımı: “Başımıza gelir mi ki?” sorusu, genellikle ilk ciddi saldırıya kadar geçerliliğini koruyor.
  • Yetersiz loglama ve izlenebilirlik: Saldırı anında ne olduğuna dair yeterli veri olmadığı için, doğru dersler çıkarılamıyor.

Bu noktada kritik olan, DDoS’u “sadece çok büyüklerin sorunu” olmaktan çıkarmak ve kapasite planlaması, yedekleme, DNS stratejisi gibi konularla birlikte düşünmek. Zaten blogumuzda DDoS saldırıları ve korunma yöntemlerini daha teknik açıdan anlattığımız bir rehber var; bu yazı, oradaki bilgileri daha stratejik bir çerçeveye oturtmayı hedefliyor.

DDoS’a Karşı Çok Katmanlı Savunma Stratejisi

Tek bir ürün, tek bir ayar, tek bir firewall kuralı DDoS sorununu “tamamen çözemeyecek”. Gerçekçi yaklaşım, çok katmanlı bir savunma mimarisi kurmak ve her katmanın rolünü netleştirmek.

1. Ağ Seviyesi Koruma: İlk Darbe Burada Karşılanır

DDoS dalgasının önemli bir kısmı, uygulamaya ulaşmadan önce ağ katmanında süzülmelidir. Burada düşünmeniz gereken başlıklar:

  • Doğru yönlendirilmiş firewall kuralları: Kullanmadığınız portları kapatın, kritik servisler için IP beyaz listesi (whitelist) kullanın, gerektiğinde rate limit uygulayın.
  • nftables / iptables tuning: nftables ile rate limiting, bağlantı takip kuralları ve IPv6 kurallarını doğru kurgulamak, L3/L4 saldırıların önemli bir kısmını daha sunucu kaynaklarını tüketmeden durdurabilir.
  • Bant genişliği planlaması: Normal trafik seviyenizin biraz üzerinde bir “burst” alanı tanımlayın; ama tamamen korumasız, sınırsız bir boru da istemezsiniz. Kritik olan, anormal artışı tespit edecek metrik ve alarmlara sahip olmak.
  • Anycast DNS ve failover: DNS’iniz tek bir noktada ise, o noktanın düşmesi tüm alan adlarınızı etkiler. Anycast DNS ve otomatik failover ile kesintisiz yayında kalmayı anlattığımız rehber, DDoS’a karşı dirençli bir DNS katmanı kurmanıza yardımcı olur.

2. Sunucu Seviyesinde Sertleştirme: Kapıyı Tam Kapatmadan Güvenlik Olmaz

Ağ seviyesinden süzülen trafik, sunucunuza geldiğinde hâlâ agresif davranabilir. Bu nedenle:

  • Kernel ve TCP ayarları: SYN backlog, connection tracking limit’leri, timeout değerleri gibi ayarlar, SYN flood gibi saldırılara ne kadar dayanacağınızı belirler.
  • Kaynak sınırları (ulimit, systemd): Her proses ve kullanıcı için makul kaynak limitleri tanımlamak, bir servis kontrolden çıktığında tüm sistemi aşağı çekmesini engeller.
  • Loglama ve izleme: DDoS anında CPU, load average, network I/O, connection sayıları gibi metrikleri net görebilmek, doğru aksiyonları seçmenizi sağlar.

Zaten blogumuzda TCP tuning, firewall yapılandırma, log yönetimi gibi konuları detaylı işliyoruz; DDoS savunmasında da bu “alt yapı taşları” kritik rol oynuyor.

3. Uygulama Katmanı Koruması: WAF, Bot Koruması ve Akıllı Rate Limit

L7 DDoS saldırılarında savaş alanı doğrudan web sunucunuz, uygulama framework’ünüz (WordPress, Laravel, Node.js vb.) ve veritabanınızdır. Burada dikkat edilmesi gerekenler:

  • WAF (Web Application Firewall): SQL injection, XSS gibi klasik web saldırılarını engellemenin ötesinde, anormal istek paternlerini fark edip düşürme yeteneği olan bir WAF, L7 DDoS’un önemli kısmını filtreleyebilir.
  • Bot tespiti: Davranışsal analiz, tarayıcı parmak izi, JavaScript doğrulaması gibi tekniklerle; gerçek kullanıcı ile saldırı bot’unu ayırt etmek mümkün.
  • Akıllı rate limit: IP başına saniyelik istek limiti yeterli değil; kullanıcı türü, endpoint türü (API vs HTML), HTTP metoduna göre daha ince ayarlı limitler kurgulamak gerekir.
  • Cache stratejisi: Özellikle statik ve yarı statik sayfaları önyüz katmanında cache’lemek, DDoS anında arka uç yükünü ciddi ölçüde azaltır.

Bu başlıkların çoğunu, WAF ve bot korumasını birlikte nasıl konumlayabileceğinizi anlattığımız rehberde gerçek dünya örnekleriyle yazdık; DDoS savunma katmanınızı tasarlarken oradan ilham almanız faydalı olacaktır.

4. Mimarinin Dayanıklılığı: Tek Noktadan Kırılmayı Önlemek

Ne kadar iyi firewall ve WAF kurgularsanız kurun, tüm sisteminiz tek bir sunucu veya tek bir veri merkezi noktasına bağlıysa, DDoS karşısında kırılgan kalırsınız. Mimarinizde düşünmeniz gerekenler:

  • Yatay ölçekleme: Uygulamanızı, gerektiğinde birden çok VPS veya fiziksel sunucuya yayabilecek şekilde tasarlayın.
  • Yük dengeleyici (load balancer): Trafiği birden çok backend’e dağıtan, health check ve failover destekli bir katman kullanın.
  • Çok bölgeli (multi-region) senaryolar: Kritik projeler için birden fazla veri merkezi veya en azından farklı network segmentlerinde yedekli yayın noktaları oluşturun.
  • Cache ve CDN kullanımı: Statik içerikleri, mümkün olduğunca origin sunucudan uzağa taşıyın; böylece DDoS anında asıl sunucunuzun yükü azalır.

Bu tür mimari kararlar, sadece DDoS’a değil, donanım arızaları, ağ kesintileri ve yazılım hatalarına karşı da ciddi kazanımlar sağlar.

5. Operasyonel Hazırlık: Runbook, Test ve İletişim

DDoS savunmasının en çok ihmal edilen kısmı, “kimin ne zaman ne yapacağı”dır. Teknik önlemler kadar, operasyonel hazırlık da kritik:

  • Olay müdahale runbook’u: DDoS tespit edildiğinde kim haberdar edilir, hangi adımlar sırayla uygulanır, hangi metriklere bakılır, kim yetkilidir? Bunları önceden yazılı hale getirin.
  • Test ve tatbikat: Trafik simülasyonları veya kontrollü yük testleri ile savunma zincirinizi belli aralıklarla sınayın.
  • Müşteri iletişimi: E‑ticaret, SaaS veya kurumsal projelerde; kesinti/kısmi erişim sorunları yaşandığında kullanıcıyı doğru ve zamanında bilgilendirmek, itibar açısından teknik çözümler kadar önemlidir.

Felaket kurtarma, yedekleme ve iş sürekliliği konularında yazdığımız rehberler de bu noktada tamamlayıcı rol oynuyor. DDoS’u sadece “anlık saldırı” gibi değil, süreklilik yönetiminin bir parçası olarak düşünmek, yaklaşımınızı olgunlaştıracaktır.

DCHost Tarafında DDoS’a Nasıl Bakıyoruz?

DCHost ekibi olarak; DDoS’u tek bir düğmeye basarak çözülebilecek sihirli bir problem gibi göstermeyi sevmiyoruz. Gerçek dünyada çalışan çözümler, her müşterinin trafiğine, iş modeline ve risk iştahına göre özelleştirilmiş olmak zorunda.

Bizim yaklaşımımız özetle şöyle:

  • Altyapı seviyesinde, ağ ve firewall katmanlarını DDoS dalgasına dayanacak şekilde tasarlamak
  • VPS, dedicated ve colocation müşterilerimiz için, saldırı paternlerine göre özelleştirilmiş kural setleri ve izleme metrikleri hazırlamak
  • Uygulama katmanında WAF/bot koruması, cache ve ölçekleme stratejileri konusunda danışmanlık vermek
  • Olay anında şeffaf iletişim, net loglama ve sonrasında birlikte post‑mortem yaparak savunma zincirini sürekli iyileştirmek

Bunun yanında, sadece DDoS’a odaklanmak yerine, alan adı güvenliğinden DNSSEC’e, HTTP güvenlik başlıklarından e‑posta güvenliğine kadar uçtan uca bir siber güvenlik çerçevesi içinde hareket ediyoruz. Örneğin alan adınızı daha güvenli hale getirmek için alan adı güvenliği rehberimiz, DNS ve alan adı tarafını güçlendirmenize yardımcı olacaktır.

Sonuç: DDoS Saldırıları Kalıcı, Çözüm Stratejik Olmalı

DDoS saldırıları ne yazık ki kaybolmayacak; aksine daha sofistike hale gelerek karşımıza çıkmaya devam edecek. İyi haber şu ki; doğru mimari, düzgün yapılandırılmış ağ ve sunucu katmanı, akıllı WAF/bot koruması ve net bir operasyonel planla, bu saldırıları iş sürekliliğinizi tehdit eden bir “felaket” olmaktan çıkarıp, yönetilebilir bir risk haline getirebilirsiniz.

Eğer şu an zaten yoğun trafik alan bir projeniz varsa veya büyüme planlarınızda reklam kampanyaları, influencer iş birlikleri, yeni ülke açılımları gibi adımlar varsa; DDoS’u kapasite planlamanızın doğal bir parçası olarak düşünme zamanı gelmiş demektir. Altyapınızı DDoS’a karşı nasıl güçlendirebileceğiniz, hangi katmanda hangi önlemleri almanız gerektiği veya mevcut DCHost hizmetlerinizi bu çerçevede nasıl optimize edebileceğimiz konusunda konuşmak isterseniz, ekibimiz her zaman ulaşılabilir.

Projelerinizi kesintiye uğratmadan büyütmek, saldırı anlarında panik yerine sakin ve planlı hareket etmek için; bugünden küçük adımlarla başlamak yeterli. DCHost olarak, bu yolculukta hem altyapı hem de bilgi tarafında yanınızda olmaktan memnuniyet duyarız.

Sıkça Sorulan Sorular

Gerçek trafik ile DDoS trafiğini ayırt etmek için sadece istek sayısına bakmak yeterli değildir. Öncelikle trafik paternlerini incelemek gerekir: Normalde yoğun olmayan saatlerde ani ve keskin artışlar, tek bir ülke veya ASN’den gelen olağandışı yoğunluk, aynı endpoint’e odaklanmış istekler, çok kısa sürede kurulup kapanan TCP bağlantıları önemli sinyallerdir. Uygun loglama ve izleme ile; IP başına istek dağılımı, user‑agent çeşitliliği, referer bilgileri ve hata oranlarını takip ederek saldırı şüphesini güçlendirebilirsiniz. Bu verileri WAF, firewall ve uygulama log’larını bir arada analiz ederek yorumlamak en sağlıklı yaklaşımdır.

Evet, ne yazık ki olursunuz ve sahada bunun örneklerini sıkça görüyoruz. Saldırganlar artık sadece dev markaları değil, savunması zayıf olan her projeyi potansiyel hedef olarak görüyor. Küçük e‑ticaret siteleri, niş SaaS ürünleri, hatta yoğun kampanya dönemlerinde belirli sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ’ler bile sık sık DDoS denemeleriyle karşılaşıyor. Bunun bir kısmı otomatik taramalar ve botnet’lerin “rastgele” denemeleri, bir kısmı ise doğrudan rekabet veya şantaj amaçlı oluyor. Dolayısıyla ölçeğiniz ne olursa olsun, temel firewall kuralları, izleme, basit rate limit ve yedekli DNS gibi önlemleri mutlaka planlamalısınız.

WAF, özellikle uygulama katmanı (L7) DDoS saldırılarına karşı çok önemli bir savunma aracıdır; ancak tek başına yeterli değildir. WAF, HTTP/HTTPS trafiğini analiz eder ve kötü niyetli istekleri filtreler; fakat ağ ve taşıma katmanı (L3/L4) seviyesindeki büyük volumetrik saldırılar, WAF’a ulaşmadan önce bant genişliğinizi veya ağ cihazlarınızı tüketebilir. Bu nedenle WAF’i; ağ seviyesinde firewall ve rate limiting, sunucu seviyesinde TCP tuning ve kaynak limitleri, DNS ve mimari seviyede yedeklilik ile birlikte düşünmek gerekir. Gerçekten dayanıklı bir DDoS savunması, bu katmanların hepsini içeren bütüncül bir yaklaşımla kurulmalıdır.

Öncelikle panik yapmadan, izleme verilerinizi kontrol ederek saldırının türünü anlamaya çalışın: Trafik hangi IP veya ülke bloklarından geliyor, hangi port ve endpoint’ler hedefleniyor, CPU ve bant genişliği ne durumda? Ardından ağ seviyesinde hızlı adımlar atın: Gerekirse belli IP aralıklarını geçici olarak engelleyin, rate limit değerlerini sıkılaştırın, kritik olmayan servis portlarını kapatın. Uygulama katmanında ise WAF kural setlerini agresif moda alabilir, ağır endpoint’leri geçici olarak kısıtlayabilirsiniz. Bu sırada kullanıcılarınızı durum hakkında şeffaf biçimde bilgilendirmek, itibar açısından önemli. Saldırı sonrasında logları analiz edip kalıcı iyileştirme adımlarını planlamayı da ihmal etmeyin.