İçindekiler
- 1 Ofiste Bir Yükseltme Günü: Şöyle Başladı…
- 2 Neden Şimdi ve Nasıl Başlamalı? Küçük Bir Plan, Koca Bir Rahatlık
- 3 Geriye Uyumluluk: WordPress ve Laravel’de Nereden Tutarız?
- 4 Test Ortamı, Loglar ve Küçük Bir Hata Avı Ritüeli
- 5 OPcache Preload: Ne Zaman Parlar, Nasıl Kurulur?
- 6 PHP-FPM Havuz Ayarları: Gerçekçi Seçimler ve Sakin Performans
- 7 JIT, memory_limit, Uzantılar ve Ufak Ayarlar
- 8 WordPress ve Laravel’de Kod Tarafında Küçük Dokunuşlar
- 9 Dağıtım Stratejisi: Sıcak Sıcak Geçiş, Sakin Kullanıcı Deneyimi
- 10 Güvenlik, Oturumlar ve Çerezlerin Küçük İncelikleri
- 11 Küçük Pratikler: WordPress ve Laravel’de Elinin Altında Dursun
- 12 Gözden Kaçan Ama Etkili: Healthcheck, Status ve Minik İzleme Hileleri
- 13 Yedek, Geri Dönüş ve Küçük Bir Cesaret Dozu
- 14 İşin Son Dokunuşu: Küçük Bir Güvenlik Taraması ve İzleme
- 15 Kapanış: Yükseltmeyi Bir Defalık İş Değil, Kültür Olarak Düşünmek
- 16 Kaynaklar ve Notlar: Bir Göz Atmalık
Ofiste Bir Yükseltme Günü: Şöyle Başladı…
Hiç sabah kahveni yudumlarken, “Bugün şu PHP 8.x işini artık kapatalım” diye düşünüp sonra eklentiler, cache, FPM havuzları ve bitmeyen loglar arasında kaybolduğun oldu mu? Benim oldu. Bir defasında ofiste küçük bir WordPress sitesi ile büyükçe bir Laravel API’sini aynı gün PHP 8.2’ye taşıma hevesiyle başladım. Niyet iyiydi, plan fena değildi ama her iki dünyanın dertleri çok farklı çıktı. WordPress’te bir eklenti gizliden gizliye hatalı tür dönüşümlerine takılıyor, Laravel’de ise bir paket eski bir fonksiyonun davranış değişikliğine. Günün sonunda anladım ki bu iş sadece versiyonu yükseltmek değil, dikkatli bir yürüyüş, küçük bir kontrol listesi meselesi.
Bu yazıda seni o yürüyüşe davet ediyorum. WordPress ve Laravel projelerinde PHP 8.x’e yükselirken geriye uyumluluk tarafında nelere bakmalı, OPcache preload’u gerçekten ne zaman açmalı, FPM havuz ayarlarını nasıl gerçekçi bir şekilde seçmeli, hepsini sohbet eder gibi konuşalım. Arada kendi deneyimlerimden, senaryolardan, hatta “keşke baştan yapsaydım” dediğim minik ipuçlarından da bahsedeceğim. Sonunda elinde, üretimde tedirginlik yaşamadan uygulayabileceğin, nefes aldıran bir yol haritası kalsın istiyorum.
Neden Şimdi ve Nasıl Başlamalı? Küçük Bir Plan, Koca Bir Rahatlık
Şöyle düşün: PHP 8.x’e geçmek, sadece hız ve yeni özellikler için değil. Hata mesajlarının daha netleşmesi, türlerin daha öngörülebilir olması ve artık birikmiş uyarıların yüzeye çıkması için de iyi bir fırsat. Benim işime en çok yarayan kısım, eskiden gizlenen garip dönüşümlerin artık netleşmesi oldu. Eskiden bir yerlerde sessizce yuvarlanıp giden bir değer, şimdi sana “Burada bir tutarsızlık var” diye ses veriyor. İlk bakışta gürültü gibi, ama sonra anlıyorsun ki uzun vadede bu daha sakin bir üretim demek.
Plan dediğim şey büyük bir doküman değil. Önce küçük bir staging kur, veriyi birebir kopyala, PHP 8.x’i orada ayağa kaldır. Logları aç, uyarıları gözlemle, yavaş yavaş trafik simulasyonu yap. Eğer elinde bir CDN veya reverse proxy varsa, belli istekleri staging’e yönlendirip gerçek kullanıcı akışını taklit eden ufak testler yapabilirsin. Özetle, önce güvenli bir yerde dene, sonra üretime adım adım taşı. Bazen tek fark bir ini satırı, bazen bir composer paketini güncellemek oluyor; ama bunu canlıda keşfetmek yerine hazırlığa almak günün en iyi hamlesi.
Geriye Uyumluluk: WordPress ve Laravel’de Nereden Tutarız?
WordPress: Eklenti ve Tema Kıvrımları
WordPress’te asıl dert neredeyse her zaman eklentiler ve temalar. Core çoğunlukla yolunu buluyor ama üçüncü tarafların kod alışkanlıkları çok farklı olabiliyor. Eklentilerden biri deprecated olmuş bir fonksiyonu kullanıyor, bir diğeri beklenmedik tür dönüşümü yapıyor. Benim rutinim şöyle: staging ortamında PHP 8.x ile siteyi ayağa kaldırıyorum, WP_DEBUG ve hata loglamayı açıyorum, sonra sayfaları turluyorum. İletişim formu, sepet, kullanıcı girişi ve admin paneldeki önemli ayarlar ekranları… Ne kadar farklı akışı denersem, o kadar erken uyarı yakalıyorum. Bazı uyarılar sadece panik anında değil, ileride performansı etkileyebilecek ufak köşe taşlarını da gösteriyor.
Özellikle WordPress’te eski temalarda dinamik özellik kullanımı gibi PHP 8.2 ile daha görünür hale gelen pratikler var. Böyle bir durumda ya temayı güncelleyeceksin ya da küçük bir child tema müdahalesiyle bu alanları düzenleyeceksin. Bir eklentinin güncellemesi yoksa, geçici olarak benzer işlevi yapan alternatif bir eklentiye yönelmek bazen en az sancılı çözüm oluyor. Yine de kökten çözüm, eklentiyi yazanların güncellemesini beklemek yerine, kritik akışlarda eklentiyi geçici olarak devre dışı bırakacak bir plan B’ye sahip olmak.
Laravel: Composer, Paketler ve Küçük Sürprizler
Laravel tarafında kilit oyuncu composer paketleri. Genellikle framework’ün kendisi temiz, belgeleri açık ve ileriye dönük; fakat projenin bağlı olduğu üçüncü taraf paketlerde durum değişebiliyor. Staging’de PHP 8.x ile “composer update” yapmak yerine, önce “composer why-not” ile bağımlıları ve versiyon sınırlarını görmek, sonra adım adım güncellemek bana daha az sorun yaşattı. Eski bir helper fonksiyonunun davranışı değiştiğinde, onu merkezi bir yerde sarmalayıp içeride yeni davranışa uyarlamak çoğu zaman projeyi kurtaran minik bir refaktör oluyor.
Bir de middleware katmanında tip ipuçlarıyla işleyen bazı sınıflar, PHP 8.x’de daha sıkı tür kontrollerine takılabiliyor. Burada hedefim, fonksiyonlardaki parametre ve dönüş tiplerini bir akşam oturup dosya dosya gözden geçirmek olmadı. Onun yerine testleri çalıştırıp verdiği ilk beş hataya odaklandım. Genellikle bu beş hata, buzdağının tepesini gösteriyor ve geri kalanı benzer paterni izliyor. Hataları aynı paternle çözünce, bir bakmışsın testler mis gibi yeşillenmiş.
Test Ortamı, Loglar ve Küçük Bir Hata Avı Ritüeli
Hata Raporlamayı Bilerek Biraz Gürültülü Bırakmak
Yükseltme sırasında staging ortamında hata raporlamayı cömert tutmak iyi geliyor. Hatta kısa bir süreliğine deprecated uyarılarını da görünür kılmak faydalı. Üretimde böyle yapmak istemeyiz ama staging’de amacımız gürültü duymak. “Bu fonksiyon yakında kalkacak” ya da “Şu kullanım biçimi artık hoş değil” diyen uyarılar, bugün olmasa yarın başımıza iş açacak noktaları fısıldıyor. Senaryoları dolaşırken, logların canlı akışını izlemek, bir de eş zamanlı olarak tarayıcıyı developer araçlarıyla izlemek, hata avını hızlandırıyor.
Ben genelde staging’de “kullanıcı girişi”, “sepet” ve “email tetiklemeleri” gibi para edecek akışları ilk sıraya alıyorum. Çünkü geri kalan sayfalar aksasa da bunların tökezlemesini istemeyiz. Bu turları tamamlayıp logları taradıktan sonra ufak düzeltmeleri yapıyorum, sonra ikinci bir tur. O ikinci turda genelde daha az sürprizle karşılaşıyorum. Bu adımlar kullanışlı olduğunda üretimde daha az soğuk ter oluyor.
OPcache Preload: Ne Zaman Parlar, Nasıl Kurulur?
Preload’un Kısa Hikâyesi
OPcache zaten tanıdık. Preload ise, bazı sınıfları, fonksiyonları ve dosyaları PHP FPM başlarken belleğe yükleyip hazır tutma fikri. Kulağa harika geliyor ama her projede sihir yaratmıyor. Preload’un etkisi, kod tabanının nispeten stabil, yoğun sınıf yüklemesi yapan ve sıklıkla aynı dosyaları kullanan projelerde daha belirgin oluyor. WordPress’te yüksek eklenti çeşitliliği yüzünden faydası bazen sınırlı kalıyor. Laravel’de ise özellikle büyük projelerde, sık kullanılan çekirdek sınıfları preload etmek küçük ama hissedilir bir nefes aldırabiliyor.
Basit Bir Preload Dosyası ve Dikkat Edilecek Noktalar
Genelde bir preload.php dosyası yazıp sık kullanılan sınıfları dahil etmek yeterli. Mesela Laravel’de composer autoload sınıf haritasından bir demet çekirdek sınıfı preload etmek mantıklı. WordPress’te ise çekirdeğin bazı dosyaları ve sabit kullanılan birkaç eklenti sınıfı hedeflenebilir. Ama burada iki küçük tuzak var. Biri, preload edilen dosyaların güncellendiğinde tekrar yüklenmemesi. Diğeri, preload edilen sınıfların eklenti güncellemeleriyle uyumsuz hale gelmesi. Bu yüzden preload’u yıllık taşıyıcı bir blok değil, yenileyip gözden geçirdiğin bir optimizasyon olarak düşünmek daha güvenli.
Uygulamada OPcache preload dokümantasyonundaki anlatımı takip edip php.ini’de preload dosyasını işaretlemek ve FPM’i yeniden başlatmak gerekiyor. “validate_timestamps” ayarı, dosya değişimlerinde derhal yeniden yüklemeyi etkileyeceği için staging/production farkını iyi yönetmek gerek. Ben staging’de esnek, production’da kontrollü olmayı seviyorum. Preload aktifken deploy sırasında FPM’i yumuşakça yeniden başlatmak da küçük ama etkili bir ritüel.
; php.ini veya havuz bazında
opcache.enable=1
opcache.preload=/path/to/preload.php
opcache.preload_user=www-data
Preload dosyasında aşırı büyük bir liste yerine, sık kullanılan ve stabil parçalara odaklanmak en doğrusu. Laravel’de vendor/autoload.php üzerinden sınıf haritasını okuyup belli bir kümeyi preload etmek mümkün. WordPress’te ise çekirdek dosyaları önceliklendirmek, eklenti karmaşasından daha güvenli. Aksi halde eklenti güncellemesi yaptığında preload’un seni ters köşeye yatırma ihtimali olur.
PHP-FPM Havuz Ayarları: Gerçekçi Seçimler ve Sakin Performans
pm, pm.max_children ve Hafıza Matematiği
PHP-FPM havuz ayarları, yükseltme işinin görünmeyen kahramanı. Gün gelir, PHP 8.x’e geçersin ama trafik altında havuz ayarları yüzünden performans yerine kuyruk görürsün. Benim yaklaşımım basit: önce tek bir child sürecinin ortalama bellek kullanımını görmek, sonra sunucunun toplam bellek kapasitesiyle pm.max_children değerini gerçekçi belirlemek. Gereksiz yüksek değer, çoğu zaman swap ve yavaşlama demek. Gereğinden düşük değer ise boş yere bekleme sürelerini artırır. İnce ayar burada hayat kurtarır.
Havuz modunu seçerken “dynamic” çoğu zaman tatlı bir denge sunuyor. Trafik arttıkça süreç açıyor, düşünce azaltıyor. “ondemand” bazı durumlarda kaynak tüketimini düşürse de ilk istekteki gecikmeyi artırabiliyor. Ben yoğun trafik bekleyen sitelerde dynamic’i seviyorum, düşük trafikli admin panellerde ondemand hoş olabiliyor. Ama büyülü formül yok; projenin durumuna göre ufak testlerle karar vermek en güzeli. “pm.max_requests” değerini de çok küçük tutmayıp, hafif bir sızıntı varsa süreci zaman zaman sıfırlayacak bir aralıkta bırakmak üretimde küçük bir sigorta gibi çalışır.
; /etc/php/8.x/fpm/pool.d/www.conf örnek yaklaşım
pm = dynamic
pm.max_children = 20
pm.start_servers = 4
pm.min_spare_servers = 4
pm.max_spare_servers = 8
pm.max_requests = 500
request_terminate_timeout = 60s
request_slowlog_timeout = 5s
slowlog = /var/log/php-fpm/slow.log
“slowlog” ile yavaş istekleri yakalamak, yükseltme sonrası nerede tıkandığını anlamak için harika. Özellikle Laravel’de belirli bir query’nin uzadığını veya WordPress’te bir eklenti fonksiyonunun gereğinden fazla zaman aldığını netleştirir. “request_terminate_timeout” ise, kontrolü tamamen kaybeden süreçlerin kuyruğu kilitlemesini önler. Bu değerleri bir gecede mükemmel hale getirmeye çalışma; iki üç tur gözlemle ayarları tatlı noktaya getirirsin.
Trafik ve network seviyesinde denge arıyorsan, uygulamayı PHP’den bağımsız taraflarda da rahatlatmak iyi gelir. Ben performans tünemesinde, PHP katmanının ötesinde de düşünmeyi seviyorum. Mesela trafik seviyesini düzeltmek için TCP ayarlarında ufak dokunuşlar gerektiğinde, yüksek trafikli WordPress/Laravel için Linux TCP tuning notlarımı toparladığım rehberdeki yaklaşım çok iş görüyor. Yükseltme sonrası performans algısı sadece PHP değil; ağ, disk, veritabanı ve cache birlikte akınca huzur geliyor.
JIT, memory_limit, Uzantılar ve Ufak Ayarlar
JIT konusu hep merak edilir. PHP 8’de JIT’in web isteklerinde mucize yaratmadığını gördüm. CPU ağırlıklı, uzun soluklu işlerde tadı çıkıyor; web isteklerinin kısa ömürlü dünyasında faydası sınırlı kalabiliyor. O yüzden JIT’i açayım mı sorusuna cevabım genelde önce ölç, sonra karar. Eğer Laravel’de yoğun hesaplama yapan bir job kuyruğun varsa, orada denemekte fayda var. Ama klasik WordPress sayfa render akışında beklentin fazla olmasın.
memory_limit tarafında ise proje gerçeklerine göre konuşmak şart. WordPress’te medyası bol ve eklentisi muhtelif bir sitede biraz geniş bir tavan iyi geliyor. Laravel’de büyük sorgu sonuçlarını işleyen servislerde de baştan kısıtlamak yerine izleyerek ayarlamak daha doğru. Hata loglarında bellek sınırı uyarıları görüyorsan ilk refleks sınırı yükseltmek olmasın; önce hangi işlemin yediğini bul, sonra dengeli bir artış yap.
Uzantılar tarafında intl, gd, mbstring gibi olmazsa olmazlar var. Yükseltmeden önce hangi uzantılara gerçekten ihtiyaç olduğunu bir not almak iyi. Bir kere de PHP 8 geçiş notlarını gözden geçirip, yaygın davranış değişimlerine aşina olmak da güven veriyor. Yükseltme gününde sürpriz görmek yerine, ufak bir akşam okuması çoğu noktayı yumuşatıyor.
WordPress ve Laravel’de Kod Tarafında Küçük Dokunuşlar
Tür İpuçları ve Hata Mesajlarıyla Barışmak
PHP 8.x ile birlikte tür ipuçları daha görünür hale geldi. Benim işimi en çok kolaylaştıran şey, fonksiyonların beklediği veriyi daha net ifade etmek oldu. “null gelebilir mi”, “int mi bekliyor”, “string mi dönüyor”, bunları yazdıkça staging’de daha az sürpriz yakaladım. WordPress’te bu işi yavaş yavaş yapmak gerek, kimi temalar ve eklentiler çok esnek yazıldığı için sıkı hale getirmek zaman alabiliyor. Laravel’de ise framework’ün yapısı sayesinde bu esneklik biraz daha kontrollü.
Bir de PHP 8 ile “match” gibi dil güzellikleri var. Kodu daha okunur kılıyor ama yükseltme gününde asıl iş değil. Ben yükseltme sırasında dil güzelliklerini vitrin olarak değil, refaktörün yan ürünü olarak kullanıyorum. Önce uyumluluk, sonra temizlik. O sırada loglarda gördüğün deprecated uyarılarını küçük yama dosyalarıyla kapatıp, sonraki sprintte daha derli toplu bir temizliğe girişmek, ritmi de ekibi de yormuyor.
Dağıtım Stratejisi: Sıcak Sıcak Geçiş, Sakin Kullanıcı Deneyimi
Yumuşak Geçişin Küçük Sırları
Dağıtım sırasında asıl mesele, kullanıcıların geçişi hissetmemesi. Ben genelde, PHP-FPM ve web sunucu katmanında kısa bir bakım penceresi yerine, kademeli bir geçiş seviyorum. Bir sürede iki havuz paralel koşup, trafiğin küçük bir yüzdesini yeni PHP 8.x havuzuna yönlendirmek, sorun çıksa bile hızlı geri dönüşe izin veriyor. Böyle bir yaklaşımı proxy veya load balancer katmanında kurgulamak mümkün. İnsanlar sayfayı tıklarken geçişi fark etmez; loglar ise arkada sessizce konuşur.
Cache katmanında da küçük oyunlar var. Eğer CDN kullanıyorsan, statik dosyaları erken tazelemek, sayfa cache’ini ise kademeli temizlemek daha dengeli hissettiriyor. Bazı projelerde stale-while-revalidate yaklaşımı geçişi maskelemekte çok işe yarıyor. Bir talep geldiğinde arka planda yeni sayfayı üretirken, kullanıcıya eski ama geçerli bir sayfa sunmak çoğu zaman göze batmıyor. Yükseltme günü de böylece normal bir gün gibi akıyor.
Güvenlik, Oturumlar ve Çerezlerin Küçük İncelikleri
Yükseltme sadece performans ve uyumluluk değil, güvenlik tarafını da elden geçirme fırsatı. Oturum çerezlerinin ayarlarını, özellikle SameSite ve Secure bayraklarını kontrol etmek iyi bir alışkanlık. Bazı giriş akışlarında cross-site istekleri söz konusuysa, çerez davranışını netleştirmek gerekebiliyor. Bu konuda daha önce paylaştığım SameSite ve HttpOnly ile çerezleri temiz kurma notlarına göz atmak işini kolaylaştırır. Küçük bir bayrak, büyük bir rahatlık.
SSL ve sertifika yenileme akışları da bu vesileyle gözden geçirilmeli. Otomatik yenilemelere güveniyorsan, cron ve permission tarafında her şeyin yolunda olduğundan emin ol. Eğer ACME otomasyonun varsa ve yoğun alan adın bulunuyorsa, beklenmedik oran limitlerine takılmamak için yedekli CA yaklaşımı hem siniri alıyor hem de kesintiyi önlüyor. Güvenlik tarafında bir de bariz olanı söyleyeyim: paket güncellemeleri sadece uyumluluk değil, açık kapıları da kapatma fırsatı. Üretim öncesi kısa bir güvenlik turu, geceleri daha rahat uyutuyor.
Eğer VPS üzerinde çalışıyorsan, yükseltme günü sudo ve SSH erişimlerinde de pratik birkaç kontrol yapmak güzel. Yetkileri daraltmak, brute force’a karşı bariyerleri netleştirmek ve logları merkezi toplamak gibi adımlar her zaman işe yarar. Bu noktada merak edersen, VPS sunucu güvenliği notlarımı toparladığım yazı bir tür kısa yol rehberi gibi.
Küçük Pratikler: WordPress ve Laravel’de Elinin Altında Dursun
WordPress İçin
WordPress’te yükseltme öncesi mutlaka eklentileri gözden geçir. Aktif olmayan ama yüklenmiş eklentiler bile bazen yükleme zamanı sürprizi çıkarabiliyor. Temanın child yapısını korumak, özelleştirmeleri orada tutmak ileride güncellemeleri kolaylaştırır. Cache eklentisini staging’de farklı profillerle denemek, PHP 8.x ile birlikte beklenmedik sıkıştırma ya da minify davranışlarını yakalamanı sağlar. Ve elbette, medya işleme akışlarını, özellikle büyük görsellerde dönüştürme yapan eklentileri, yeni sürümle birlikte incelemek iyi gelir.
PHP 8.x ile birlikte bazı fonksiyonların uyarı eşiği değişti. Örneğin null üstünde dizi işlemi yapma gibi masum görünen alışkanlıklar, artık daha görünür uyarılar üretebiliyor. Böyle davranışlara denk geldiğinde panik yapmak yerine, küçük bir null kontrolü ya da varsayılan değer atamasıyla konuyu tatlıya bağlamak mümkün. Kilit sayfalarda bu basit düzenlemeler, beklenmedik kullanıcı hatalarını da yumuşatıyor.
Laravel İçin
Laravel’de öncelikle “config:cache” ve “route:cache” gibi performans dostu komutlarla üretim öncesi düzeni oturtmak iyi geliyor. Yükseltme sırasında config ve route değişimleri varsa, deploy sonrasında bu önbellekleri tazelemek gerektiğini unutma. Migration ve seeder adımlarını net bir sıraya koymak, oluşabilecek tip uyuşmazlıklarını erkenden gösteriyor. Ve eğer queue çalışanların varsa, PHP versiyon değişimi sonrası worker’ları mutlaka yeniden başlatmak, preload ve OPcache değişikliklerinin etkili olmasını sağlar.
Bir de veritabanı sorgularını izlemek var. Yükseltme sonrası aynı kod farklı bir yoldan çalışabilir; özellikle ilişkilerde eager loading mi lazy loading mi tercih edildiği performansı etkileyebilir. Teker teker sayfa bazlı izleme yerine, daha önce sorun çıkarmış endpoint’leri kısa bir turdan geçirmek, zamanın en iyi kullanımı. Logları filtreleyip en yavaş ilk beş isteğe bakmak bile yol gösterici oluyor.
Gözden Kaçan Ama Etkili: Healthcheck, Status ve Minik İzleme Hileleri
Havuzlar ve süreçler dünyasında, küçük bir status sayfası çok yardımcı. PHP-FPM’de status ve ping yollarını açıp, load balancer’ın bu uçları izlemesini sağlamak, sorun büyümeden işaret veriyor. Yine Nginx veya Apache katmanında, 502 ve 504 anlarında kullanıcıya daha yumuşak bir sayfa göstermek, geçiş günlerinde destek ekibine gelen mesajları azaltıyor. İzleme tarafında ise basit bir uyarı akışı bile yeterli: hata oranı belirli bir eşiği aşarsa, akşam üstü telefonuna bir ping gelsin. Günün en güzel hissi, sorunu ilk senin fark etmen.
Yayın akışı sırasında CDN ve cache katmanlarını unutmamak gerek. Eğer sayfa cache’ini tamamen boşaltmak yerine kademeli yeniliyorsan, kullanıcıların farklı sürümler görmesi canını sıkmasın. Bu doğal. Önemli olan, oturum açmış kullanıcıların doğru sürümü görmesi. Staging’de buna özellikle bakmayı seviyorum. Oturum açmış akışlar, cache’ten en az etkileneni olduğu için gerçek davranışı daha net gösteriyor.
Yedek, Geri Dönüş ve Küçük Bir Cesaret Dozu
Bir yükseltmede en büyük cesaret kaynağı, iyi bir geri dönüş planı. Veritabanı yedeğin, yapılandırma dosyaların ve versiyon kontrollü kodunla, “olmadı eski sürüme dönerim” demek rahatlatıyor. Bu geri dönüş planını gerçekten denemek de iyi fikir. Staging’de minik bir tatbikat yap; yeni sürüme geç, sonra geri dön. Süreni tut, hangi adımı unuttuğunu not al. Üretimde her şey yolunda gider ama bilirsin, asıl konfor o planı cebinde hissetmekten geliyor.
Uygulamanın bazı bölümleri için, yük altında davranışın beklenmedikleşmesi normal. Böyle bir durumda loglar ve slowlog zaten bağıracaktır. Küçük küçük düzeltmelerle önce o ateşi söndürmek, sonra daha sistematik bir optimizasyon turuna çıkmak, benim için en az stresli yol oldu. Her zaman kusursuz bir dağıtım mümkün değil; önemli olan kullanıcıların bu dalgalanmayı hissetmemesi.
İşin Son Dokunuşu: Küçük Bir Güvenlik Taraması ve İzleme
Yükseltmeden sonra bir tur daha güvenlik ve izleme gözden geçirmesi yapmak iyi hissettirir. Web uygulaması güvenlik başlıklarını, HSTS ve çerez bayraklarını ve gerektiğinde mTLS veya kaynağı doğrulayan katmanları düşünmek, genel güveni artırır. Dış dünyadan gelen trafikle origin arasında akıllı bir katman kurduysan, bu geçişlerde çok daha huzurlu oluyorsun. İlgini çekerse, Authenticated Origin Pulls ve mTLS ile gerçek kaynak doğrulaması üzerine notlarımı içeren yazı, bu başlığa pratik bir bakış sunuyor.
PHP 8.x sonrası ilk hafta, log seviyesini bir tık daha açık tutmak ve uyarıları toplayan basit bir dashboard kurmak, potansiyel pürüzleri erkenden yakalıyor. Bu dashboard’u projede sorumluluğu olan herkesin bir göz atacağı kadar görünür tutmak, küçük sorunları daha da küçültüyor. İzleme öğrenilmiş bir refleks; bir kere tatlı dengesini bulunca, yükseltmeler macera olmaktan çıkıp rutine dönüşüyor.
Kapanış: Yükseltmeyi Bir Defalık İş Değil, Kültür Olarak Düşünmek
Bu kadar detayı konuştuktan sonra en sevdiğim kısma geldik: iç huzur. PHP 8.x’e geçiş bir günde bitebilir ama asıl önemli olan, bunu sürdürülebilir bir ritme oturtmak. Staging’de deneyip, loglara kulak verip, OPcache preload’u dengeli kullanıp, FPM havuz ayarlarını gerçekçi seçtiğinde, üretimde fırtına beklemiyorsun. WordPress’te eklentilerle barışıp, Laravel’de paketleri düzenli güncel tutunca, sürprizler azalıyor. Kodunla sohbet etmeyi, küçük uyarılara kulak vermeyi öğreniyorsun.
Son bir tavsiye: büyük atılımları küçük adımlara böl. Bir sprintte uyumluluk, diğerinde performans, sonra güvenlik turu. Bu sayede ekip de yıpranmıyor; her adımda görünür bir kazanım oluyor. Umarım bu rehber, eline kahveni alıp “Hadi şu PHP 8.x işini tatlı tatlı halledelim” dediğin anda yanında duran bir dost gibi hissettirmiştir. Takıldığın bir köşe olursa, not al, küçük bir staging turu yap, loglara bak ve sakin kal. Bir dahaki yazıda başka bir yükseltme macerasında görüşürüz.
Kaynaklar ve Notlar: Bir Göz Atmalık
Teknik ayrıntıların içine çok boğulmadan ilerledik ama bazı başlıklarda resmi kaynaklara göz atmak iyi gelir. OPcache preload için resmi doküman sade ve nokta atışı. PHP 8 geçiş notlarında ise genel davranış değişimleri gayet açıklayıcı. Uğraşırken aklına geldikçe kısa kısa bakmak, özellikle ilk hafta çok işe yarıyor. Onun dışında, bu yazı boyunca bahsettiğim kendi notlarım ve ipuçları, pratikte her gün işe yarayan küçük taşlar gibi; birikince yolu düzleştiriyor.
