Teknoloji

Managed WordPress Hosting Nedir, Ne Zaman Doğru Seçim Olur?

03:17 Alarmı, Çöken WordPress ve İlk Ders

Telefonun gece 03:17’de çaldığında anlarsın: Bu saatten sonra kimse iyi bir şey için aramaz. O gece gelen uyarının kaynağı, üzerinde e-ticaret çalışan bir WordPress sitesiydi. paylaşımlı hosting üzerinde koşuyordu, Black Friday öncesi son kampanya maili çıkmıştı ve trafik beklenenin 4 katına fırlamıştı. CPU %100, I/O kuyruğu dolu, PHP-FPM süreçleri boğulmuş, müşterinin WordPress’i fiilen yok olmuştu. İşte o gece ilk kez ciddi ciddi düşündük: Managed WordPress hosting bu iş için daha baştan doğru seçim olur muydu?

Managed WordPress Hosting dendiğinde akla genelde pazarlama cümleleri geliyor: hızlı, güvenli, kolay. Ama gece 03:17’de pager çaldığında senin umurunda olan şey; uptime, response time, RPO/RTO ve kimin sorumlu olduğu. DNS kaydı yanlış mı? SSL zamanı mı doldu? Backup gerçekten çalışıyor mu? Log’lar dönerken kim dinliyor? Şu anda sen de benzer dertlerle boğuşuyor musun: durup dururken CPU spike’ları, aniden bozulan cache, expired SSL paniği, hosting panelinde kaybolan DNS kayıtları?

Bu yazıda, sahadan öğrendiklerimi masaya yatıracağım. Managed WordPress Hosting tam olarak nedir, paylaşımlı hosting ve VPS’e göre ne zaman daha doğru seçimdir, hangi metriklere bakarak karar verirsin, nerede büyük resimden bakıp ‘burada artık platformu birine devredelim’ dersin; hepsini birlikte açacağız. Bunu da teorik tanımlarla değil, gerçek incident retrospektifleri, metrikler ve ufak runbook parçalarıyla yapacağız.

Managed WordPress Hosting Nedir? Sadece Pazarlama Terimi Değil

Managed WordPress Hosting aslında bir ürün değil, bir sorumluluk modeli. Klasik DevOps diline çevirirsek: ‘Sen koduna odaklan, ben platformu yönetirim’ diyen, WordPress’e özel optimize edilmiş bir PaaS benzeri hizmetten bahsediyoruz.

Paylaşımlı hosting’de genelde şu modeli görürsün: tek bir sunucu, üzerinde yüzlerce site, Apache ya da LiteSpeed, bir kontrol paneli (cPanel, Plesk, DirectAdmin), herkes aynı kaynak havuzundan yiyor. WordPress de bu karnavalın ortasında sıradan bir PHP uygulaması olarak yaşıyor. Güvenlik, performans, güncelleme, backup gibi konular büyük oranda site sahibinin sorumluluğunda kalıyor.

VPS tarafında ise durum şu: Sana CPU, RAM, disk ve root erişimi veriliyor; gerisi sende. Nginx mi kullanacaksın, PHP-FPM mi, Redis mi, fail2ban mi, her şeyi sen kuruyor, izliyor ve yönetiyorsun. Bu, yeterince deneyimli bir ekip için kontrol anlamında çok çekici ama tam zamanlı bir iş.

Managed WordPress Hosting ise tam bu iki uç arasına oturuyor. Tipik olarak şu sorumlulukları üzerine alıyor:

• Altyapı katmanı (sunucu, işletim sistemi, network, temel güvenlik katmanı)
• PHP, web sunucusu, veritabanı tuning (WordPress’e göre optimize)
• Otomatik core, eklenti ve tema güncellemeleri (bazı sağlayıcılarda kontrollü)
• Otomatik yedeklemeler ve geri yükleme araçları
• Cache katmanları (object cache, page cache) ve bazen entegre CDN
• WAF, brute force koruması, temel DDoS mitigasyonu
• Entegre SSL yönetimi (Let’s Encrypt, otomatik yenileme)
• En azından temel düzeyde izleme ve uptime takibi

Yani bir nevi WordPress için ‘opinionated’ bir platform alıyorsun. Senin yerine WordPress yığınının operasyonel yükünü üstlenen bir ekip var. Bu, küçük bir ekip ya da teknik derinliği sınırlı bir firma için ciddi bir fark yaratabiliyor.

Bir projede bunu çok net yaşadık. Müşterinin 6 farklı WordPress sitesi vardı ve hepsi farklı paylaşımlı hosting’lerde dağınık duruyordu. SSL yenilemelerini takvimle takip ediyorlardı, backup’ları manuel indiriyorlardı. Yönetici şöyle demişti: ‘Bir WordPress güncellemesi geldiğinde hangisini güncellediğimizi Excel’den takip ediyoruz.’ Tam bir anti-DevOps tablo. Managed WordPress Hosting’e geçtikten sonra bu operasyonel gürültünün %80’i ortadan kalktı. Biz de kalan %20’lik alan için asıl değer katan işlere odaklandık: izleme, güvenlik sertleştirmesi, CI/CD.

Kaputun Altı: Managed WordPress Hosting Mimarisi Nasıl Çalışır?

Managed WordPress Hosting sağlayıcılarının kullandığı mimariler farklılık gösterir, ama sahada gördüğüm olgun platformlar bazı ortak bileşenleri mutlaka barındırıyor. Kafanda netleşmesi için kabaca şöyle bir model düşünebilirsin:

• Load balancer katmanı
• Uygulama katmanı (PHP-FPM + Nginx/Apache, container bazlı ya da bare metal)
• Ayrık veritabanı katmanı (çoğunlukla MySQL/MariaDB, bazen Aurora benzeri managed servisler)
• Cache katmanı (Redis/Memcached + full page cache)
• Object storage tabanlı medya dosya yönetimi (S3 benzeri)
• WAF + CDN entegrasyonu
• Otomatik backup ve snapshot altyapısı

Bir müşteride, paylaşımlı hosting’den Managed WordPress Hosting’e geçiş sonrası şu metrikleri görmüştük:

Metrik Önce (Paylaşımlı) Sonra (Managed WP)
Ortalama response time 1.8s 650ms
p95 response time 3.2s 1.1s
CPU utilization (peak) %95+ %55-60
404/500 oranı (kampanya sırasında) %4.7 %0.3

Bu fark sadece ‘daha iyi donanım’ ile açıklanamazdı. Asıl fark, WordPress yığınının uçtan uca optimize edilmiş olmasıydı. Özellikle cache ve PHP-FPM tuning burada kritik rol oynuyor.

Gerçek Bir Incident Log’undan Kesit

O meşhur 03:17 incident’inde, paylaşımlı hosting’den Managed WordPress Hosting’e geçtikten sonraki bir kampanya gününde tuttuğumuz notlardan bir log kesiti şöyleydi:

[Campaign Start] 2023-11-22T20:00:00Z
traffic_rps=120
wp_requests=110/s
cache_hit_ratio=0.87
php_fpm_busy_workers=23/50
response_time_p95=980ms
error_rate_5xx=0.2%

[Traffic Peak] 2023-11-22T20:15:00Z
traffic_rps=260
wp_requests=240/s
cache_hit_ratio=0.93
php_fpm_busy_workers=41/50
response_time_p95=1.3s
error_rate_5xx=0.4%

Aynı müşteri, bir önceki yıl paylaşımlı hosting’deyken 80-90 RPS gördüğünde bile site kitleniyordu. Bu kez 260 RPS’de bile sistem sakince karşılık verdi. WordPress tarafında bizim yaptığımız ekstra bir sihir yoktu; Managed WordPress Hosting sağlayıcısının platform tuning’i yükün büyük kısmını absorbe etmişti.

Güncelleme, Yedekleme ve Geri Dönüş

Bu tür platformların altın değerindeki özelliklerinden biri de otomatik backup ve tek tıkla geri dönüş. Bir projede geliştiriciler staging yerine yanlışlıkla production’da ağır bir tema değişikliğine gitmişti. Sonuç: bozulmuş layout, kırık eklentiler ve conversion oranında ani düşüş. Neyse ki Managed WordPress Hosting panelinde, 2 saat önce alınmış otomatik bir backup vardı. 5 dakikalık kesintiyle sistemi geri sardık.

# Panel değil de CLI ile düşünecek olursak, kafandaki model şöyle olsun:

$ wp backup list
ID   Date                Status   Size
42   2023-06-15 10:00    ok       1.2G
43   2023-06-15 12:00    ok       1.25G  <-- Bunu geri dön

$ wp backup restore 43
Restoring backup #43...
Done. Site restored successfully.

Elbette her sağlayıcı bu kadar net bir CLI sunmuyor ama sana vermek istediğim resim şu: İyi bir Managed WordPress Hosting, bir runbook basamağını ‘panelden backup seç, geri döndür’ kadar basitleştirir. Senin kafandaki RTO ve RPO hedeflerine yaklaşmayı sağlar.

Paylaşımlı Hosting mi, Managed WordPress Hosting mi?

Paylaşımlı hosting ile Managed WordPress Hosting arasındaki farkı, küçük bir start-up ofisi ile kurumsal bir veri merkezi arasındaki fark gibi düşünebilirsin. İkisi de ‘ofis’, ama ölçek, güvenlik ve sorumluluk çok farklı.

Kaynak Paylaşımı ve Gürültülü Komşu Problemi

Paylaşımlı hosting’in en büyük derdi, gürültülü komşu problemi. Aynı sunucuda seninle birlikte çalışan başka bir site yoğun trafik aldığında, sen de bedelini ödüyorsun. CPU spike’ları, disk I/O’da saturasyon, memory thrash; hepsi sana da yansıyor. İzleme yaptığımız bir müşteride şöyle bir tablo görmüştük:

2023-09-10T14:03:22Z
site=mydomain.com
avg_response_time=4.8s
php_fpm_cpu=35%
server_cpu=98%

2023-09-10T14:04:10Z
site=othercustomer.com
traffic_rps=300
error_rate_5xx=7%

Bizim site aslında o kadar da yük altında değildi, ama sunucu toplamda boğulduğu için WordPress sayfaları yılda bir kere geliyordu sanki. Managed WordPress Hosting’de ise (iyi platformlarda) iki önemli fark oluyor:

• WordPress için ayrılmış ve izole edilmiş kaynak havuzları
• Ölçeklendirme ve kapasite planlamasının platform ekibi tarafından yapılması

Bu, özellikle kampanya dönemlerinde seni ciddi anlamda rahatlatıyor. Paylaşımlı hosting’de ‘komşu’ trafiği öngöremezsin. Managed WordPress Hosting’de ise en azından sorumluluk net: platform SLA veriyor ve o SLA’yi sağlamak için kendi iç ölçeklendirmesini yapıyor.

Operasyon Yükü: Kim Ne Yapar?

Paylaşımlı hosting’de sorumluluk matrisi genelde bulanıktır. Klasik diyalog şöyle olur:

• Sen: ‘Site çok yavaşladı, sorun sizde mi?’
• Hosting: ‘Sunucuda bir sorun görünmüyor, WordPress tarafını kontrol edin.’
• Sen: ‘WordPress tarafını optimize ettik, yine de yavaş.’
• Hosting: ‘PHP limitlerini artırdık, artık sorun olmaması lazım.’

Managed WordPress Hosting’de ise beklentin şu olmalı: Performans, güvenlik ve temel WordPress sağlık kontrolleri bir şekilde sağlayıcı tarafından proaktif olarak takip edilmeli. Sen daha çok iş mantığı, içerik ve kullanıcı deneyimine odaklanmalısın.

Ne Zaman Paylaşımlı Hosting Hâlâ Mantıklı?

Her durumda Managed WordPress Hosting daha iyi demek de dürüst olmaz. Paylaşımlı hosting hâlâ makul bir seçim olabildiği senaryolar gördüm:

• Trafiği çok düşük, kritik olmayan kişisel bloglar
• Teknik borçla uğraşmak istemeyen, bütçesi kısıtlı çok küçük projeler
• Öğrenme amaçlı, test siteleri ve sandbox ortamları

Burada kritik soru şu: Bu sitenin düşmesi ya da yavaşlaması sana gerçek bir iş kaybı mı yaşatır? Eğer cevap ‘Hayır, hobi sitesi’ ise paylaşımlı hosting ile başlayıp, büyüdükçe Managed WordPress Hosting’e göç etmek mantıklı bir yol haritası olabilir.

VPS mi, Managed WordPress Hosting mi? Kontrol ve Sorumluluk Dengesi

Şimdi de diğer uca geçelim: VPS. Klasik tabloyu biliyorsun: bir cloud sağlayıcıdan 2 vCPU, 4GB RAM’lik bir VPS alırsın. Üzerine Nginx, PHP-FPM, MariaDB, Redis, fail2ban, ufw vs. koyarsın. Terraform ile altyapıyı kodlarsın, Ansible ile konfigürasyonu yönetirsin. Log’ları ya bir Loki’ye ya da ELK stack’e akıtırsın. Tam kontrol sende, ama tam sorumluluk da sende.

VPS’in Güçlü Olduğu Yerler

VPS, özellikle şu durumlarda çok güçlü bir seçenek:

• WordPress yanında başka uygulamalar da koşacaksa (Node.js servisleri, queue worker’lar, cron job’lar vb.)
• Çok custom Nginx/PHP tuning’leri, özel modüller gerekiyorsa
• Güvenlik ve uyumluluk gereklilikleri (örneğin belirli log saklama süreleri, özel WAF kuralları) sana aitse
• Ekibinde Linux, network, güvenlik ve izleme konularında yetkin insanlar varsa

Bir finans müşterisinde, WordPress sadece public web katmanıydı. Arkada Node.js tabanlı API’ler, RabbitMQ, birkaç cron worker, raporlama servisleri koşuyordu. Bu yapıyı Managed WordPress Hosting’e sıkıştırmak yerine, tüm stack’i yönettiğimiz bir VPS (daha doğrusu bir grup VM) üzerinde koşturmak hem daha mantıklı hem de daha esnekti.

VPS’in Gizli Maliyeti: 7/24 Sorumluluk

VPS’in görünmeyen maliyeti ise insan zamanı. Root sende olduğunda, şu konular da senin üzerinde:

• Güvenlik yamaları (OS, web server, PHP, veritabanı) takibi ve uygulanması
• Proaktif izleme kuralları (CPU, RAM, disk, RPS, error rate, cache hit ratio vs.)
• Backup politikasının tasarımı, test edilmesi, restore tatbikatları
• Network sertleştirmesi, firewall, WAF, brute force mitigation
• Ölçeklendirme – artan trafiğe göre dikey/yatay büyüme kararları

Bir müşteride, WordPress’i VPS üzerinde koşturuyorlardı ve gayet iyiydi. Ta ki tek sistem yöneticileri işten ayrılana kadar. Yeni gelen ekip cloud deneyimine sahip değildi, yamalar iki ay boyunca uygulanmadı, sonra da bir gün kötü niyetli bir bot SQL injection açığını yakaladı. Incident sonrası yaptığımız post-mortem notlarında şu satır hâlâ aklımdadır:

Root Cause: Patch management process not defined & no owner assigned.
Contributing Factors:
- No vulnerability scanning in place
- No staging environment for testing updates
- Backups existed but restore process never tested

Managed WordPress Hosting, işte bu ‘patch management & temel güvenlik’ yükünü ciddi anlamda alır. Ama bu da beraberinde başka bir trade-off getirir: özelleştirme sınırları. Her eklentiye izin vermeyebilirler, belirli PHP modüllerini açmazlar, kökten OS seviyesine inemezsin.

Konfigürasyon Örneği: VPS vs Managed WP

VPS tarafında WordPress için tipik bir Nginx konfigürasyon bloğu şöyle görünür:

server {
    listen 80;
    server_name example.com;

    root /var/www/html;
    index index.php index.html index.htm;

    location / {
        try_files $uri $uri/ /index.php?$args;
    }

    location ~ .php$ {
        include fastcgi_params;
        fastcgi_pass unix:/run/php/php8.1-fpm.sock;
        fastcgi_param SCRIPT_FILENAME $document_root$fastcgi_script_name;
        fastcgi_buffers 16 16k;
        fastcgi_buffer_size 32k;
    }
}

Managed WordPress Hosting kullandığında bu seviyeye inmezsin; hatta çoğu zaman inemezsin. İyi yanı şu: Bu konfigürasyonun doğru olup olmadığı için artık geceleri ter dökmezsin. Kötü yanı: Çok uç bir ihtiyacın varsa sağlayıcının sınırlarına takılabilirsin.

Managed WordPress Hosting Ne Zaman Daha Doğru Seçimdir?

Şimdi işin en kritik kısmına gelelim: Hangi durumda ‘Artık Managed WordPress Hosting’e geçelim’ demelisin? Bunu karar verebilmek için pratik bir runbook oluşturalım. Bu, bir incident anında değil; mimari gözden geçirme toplantısında kullanacağın bir runbook olsun.

Karar Runbook’u: 6 Adımda Doğru Yeri Bul

Aşağıdaki adımları, takımınla birlikte bir beyaz tahtada tartışır gibi düşün:

  • 1. Trafik profilini netleştir: Son 3-6 ayın verilerini çıkar. Ortalama günlük ziyaretçi, peak trafik anları, kampanya dönemleri, RPS ve p95 response time değerlerini önüne koy. Özellikle p95 ve p99 gecikmelerini görmeden karar verme.
  • 2. İş kritikliğini tanımla: Bu WordPress sitesi düştüğünde ne olur? Direkt gelir kaybı mı, itibar zedelenmesi mi, yoksa sadece rahatsızlık mı? RTO ve RPO hedeflerini yazılı hâle getir.
  • 3. Teknik kapasiteyi dürüstçe değerlendir: Ekibinde Linux, güvenlik, izleme ve otomasyon konusunda gerçekten deneyimli kaç kişi var? Bu kişilerin zaten dolu olan ajandasına bir de 7/24 WordPress operasyonu eklemek mantıklı mı?
  • 4. Regülasyon ve güvenlik gereksinimlerine bak: Log saklama süreleri, veri yerleşimi (data residency), şifreleme, WAF gereksinimleri var mı? Managed WordPress Hosting sağlayıcısının sunduğu özellikler bunları karşılıyor mu?
  • 5. Toplam maliyeti hesapla: Sadece hosting faturalarını değil, insan zamanını, incident maliyetini, olası downtime’ın iş kaybını da kaba bir hesapla çıkar. VPS ucuz görünebilir ama insanlar pahalıdır.
  • 6. Geçiş ve geri dönüş planını yaz: Managed WordPress Hosting’e geçersen, nasıl taşıyacağını ve memnun kalmazsan nasıl geri döneceğini şimdiden planla. Çıkış stratejin olmadan giriş yapma.

Bu runbook’u bir müşteride birebir uyguladık. Başta ‘Biz her şeyi kendimiz yönetiriz’ diye çok iddialı bir ekiptik. Ama 3. ve 5. adımda durduk. Ekip zaten Kubernetes cluster’ı, birkaç microservice, CI/CD pipeline’ları ve veri ambarı ile boğuşuyordu. WordPress için harcadığımız zaman, toplam gelir içinde WordPress’in sağladığı katkıyla kıyaslandığında orantısızdı. Karar netleşti: ‘Burası bizim için platform hizmeti seviyesine inmeli.’

Managed WordPress Hosting İçin Ideal Kullanım Senaryoları

Sahadaki deneyimlerden süzülen, Managed WordPress Hosting’in özellikle parladığı bazı senaryoları şöyle özetleyebilirim:

• Gelir üreten, kampanya odaklı WordPress siteleri (e-ticaret, rezervasyon sistemleri, üyelik siteleri)
• Pazarlama ekiplerinin sık sık içerik ve layout değiştirdiği, ama teknik ekibin sınırlı olduğu şirketler
• Aynı anda birden çok WordPress sitesi yöneten ajanslar ve dijital pazarlama ekipleri
• Güvenlik ve patch yönetimini merkezileştirmek isteyen orta ölçekli şirketler

Özellikle ajans tarafında, bir müşteri grubunda şunu yaşadık: Farklı hosting’lere dağılmış 20’den fazla WordPress sitesi vardı. Her incident’te önce ‘Bu site hangi paneldeydi?’ diye arama faslı yaşanıyordu. Managed WordPress Hosting’e taşıdıktan sonra, tek panelden tüm siteleri görünce, sadece görünürlük artışı bile incident süresini ciddi anlamda kısalttı.

Operasyonel Açıdan Bakış: İzleme, CI/CD ve Runbook’lar

WordPress dahi olsa, ‘production’a giren her şey ciddidir’ bakışıyla hareket etmeyi seviyorum. Managed WordPress Hosting kullandığında bile, bazı temel DevOps pratiklerinden vazgeçmemelisin.

İzleme: Sadece ‘Up/Down’ Yeterli Değil

İyi bir Managed WordPress Hosting sana temel uptime izleme ve belki response time verir. Ama sahada gördüm ki, gerçekten huzur için şu metrikleri de takip etmen gerekiyor:

• p50/p95/p99 response time
• Error rate (4xx/5xx oranı)
• Cache hit ratio (CDN ve WordPress cache için ayrı ayrı)
• DB query süresi ve yavaş sorgu sayısı
• Cron job başarısızlıkları (özellikle WooCommerce, üyelik ve subscription sitelerinde)

Basit bir healthcheck API’si bile işini çok kolaylaştırır. Bazı projelerde WordPress içine ufak bir endpoint ekleyip, sadece kritik bağımlılıkların durumunu döndük:

$ curl -s https://example.com/healthz | jq
{
  "status": "ok",
  "db": "ok",
  "redis": "ok",
  "wp_cron": "ok",
  "version": "6.4.1",
  "theme": "custom-theme-2023.11"
}

Managed WordPress Hosting kullansan bile, bu tarz bir health endpoint’i hem izleme sistemine hem de incident runbook’larına entegre etmek büyük rahatlık sağlıyor.

CI/CD: ‘FTP ile Dosya Atmayı’ Emekli Etmek

Managed WordPress Hosting çoğu zaman SFTP ya da Git entegrasyonu sunar. Burada kritik olan, geliştirici ekibin hâlâ ‘FTP ile dosya atma’ alışkanlığından kurtulması. En küçük WordPress projesinde bile, en azından şu akışı kurmak büyük fark yaratıyor:

• Git repo (tema, özel eklentiler, muhtemelen muhtelif konfig dosyaları)
• Staging ortamına otomatik deploy (PR merge sonrası)
• Staging’de smoke testler (temel sayfa erişimi, login, checkout vs.)
• Onay sonrası production’a kontrollü geçiş

Bir projede, GitHub Actions ile Managed WordPress Hosting’in sunduğu Git deploy özelliğini şöyle bağlamıştık:

name: Deploy to Managed WP

on:
  push:
    branches: [ "main" ]

jobs:
  deploy:
    runs-on: ubuntu-latest
    steps:
      - uses: actions/checkout@v3
      - name: Build theme assets
        run: |
          npm install
          npm run build
      - name: Deploy via git push
        run: |
          git remote add hosting <provider-git-url>
          git push hosting main --force

Sonuç: ‘Panelden canlıda bir CSS dosyasını elledim, geri alamıyorum’ tipindeki klasik hatalar ciddi oranda azaldı. Managed WordPress Hosting burada engel değil, aksine basit ve öngörülebilir bir pipeline için zemin sağlıyor.

Incident Runbook’u: WordPress Yavaşladı / Çöktü Ne Yapmalıyız?

Managed WordPress Hosting kullansan bile, WordPress için basit ama net bir incident runbook’un olsun. Aşağıdaki iskeleti, kendi gerçekliğine göre uyarlayabilirsin:

  • 1. Durumu teyit et: Uptime monitor, health endpoint ve kullanıcı şikayetlerini kontrol et. Sorun global mi, belirli sayfalara mı özel?
  • 2. Temel metriklere bak: Response time, error rate, RPS, cache hit ratio. Özellikle p95/p99 patladıysa, pattern’i not al.
  • 3. Değişiklik günlüğünü incele: Son 1-2 saat içinde yapılan deploy, eklenti güncellemesi, içerik importu var mı? Varsa önce buradan şüphelen.
  • 4. Sağlayıcı ile sınır çizgisini netleştir: Platform kaynak kullanımı normal mi; CPU, RAM, disk, network tarafında bir anomali görüyorlar mı? Destek talebi açarken metrik ve timestamp ver.
  • 5. Geri dönüş planını devreye al: Temel işlevler (örneğin checkout) tamamen kesildiyse, en güncel sağlam backup’a dönmeyi ciddi ciddi düşün. Bu kararı önceden tanımlanmış RTO/RPO hedeflerine göre ver.
  • 6. Post-mortem yaz: Olay kapandıktan sonra, root cause, contributing factors ve aksiyon maddelerini yazılı hâle getir. Özellikle ‘Bu incident Managed WordPress Hosting kullanmasaydık nasıl görünürdü?’ sorusunu tartış.

Bu runbook, sadece teknik ekibi değil, pazarlama ve iş birimlerini de rahatlatıyor. Herkes biliyor ki, sorun anında takip edilen bir prosedür var.

Kapanış: Doğru Araç, Doğru Zaman, Doğru Sorumluluk Modeli

Managed WordPress Hosting, paylaşımlı hosting ve VPS üçlüsüne baktığında aslında bir sorumluluk skalası görüyorsun. Bir uçta ‘her şey sağlayıcıda, sen sadece içerik gir’ yaklaşımı; diğer uçta ise ‘her şey sende, root dahil’ modeli. Managed WordPress Hosting, WordPress özelinde bu skalanın orta yerinde konumlanmış, operasyonel gerçekliğe saygılı bir çözüm.

Sahada gördüğüm en sağlıklı kararlar, duygusal değil; metriklere ve net beklentilere dayanan kararlar oldu. ‘Biz DevOps’çıyız, her şeyi kendimiz yaparız’ özgüveni de, ‘Managed olunca her şey mükemmel olur’ iyimserliği de başa iş açabiliyor. Önemli olan, hangi riski kime devrettiğini, bunun karşılığında ne kadar ödediğini ve gerektiğinde nasıl geri adım atacağını bilmek.

Eğer şu an WordPress sitelerin için:

• SSL yenileme paniği yaşıyorsan,
• Backup var ama geri dönüş sürecinden emin değilsen,
• Kampanya dönemlerinde ‘site yine dayanacak mı?’ diye tedirgin oluyorsan,
• Ekip zaten onlarca farklı sistemle uğraşıyorsa,

Managed WordPress Hosting’i masaya yatırmanın tam zamanı olabilir. Küçük bir POC ile başlayıp, bir iki siteyi taşıyarak platformu test edebilirsin. Metriklerini topla, incident sayılarını kıyasla, ekip içi stresi gözlemle. Sonra yeniden retrospektif yap: ‘Bu geçiş bize gerçekten ne kazandırdı, ne kaybettirdi?’

Unutma, iyi bir DevOps pratiği, sadece daha çok araca sahip olmak değil; doğru işi, doğru araç ve doğru sorumluluk modeliyle çözmek demek. WordPress için de durum farklı değil. Managed WordPress Hosting’i, paylaşımlı hosting ve VPS arasındaki seçeneklerden biri olarak değil, ekibinin zamanını, odağını ve uykusunu korumanın potansiyel bir yolu olarak düşün. Son kararı verirken de mutlaka log’lara, metriklere ve post-mortem notlarına bak; hislere değil.

Sıkça Sorulan Sorular

Eğer siten hobi ya da düşük trafikli bir kişisel blog ise, başta paylaşımlı hosting daha ekonomik olabilir. Ancak SSL yenileme, backup, güvenlik gibi işlerle uğraşmak istemiyorsan, Managed WordPress Hosting küçük sitelerde bile seni operasyonel yükten kurtarabilir. Özellikle iş açısından kritik bir landing page ya da kampanya sitesi ise, düşük trafik bile olsa uptime ve performans önemliyse managed bir platform tercih etmek daha güvenli olur.

Bu tamamen ekibinin kapasitesine ve sitenin iş kritikliğine bağlı. VPS sana tam kontrol sağlar ama güvenlik yamaları, izleme, backup, ölçeklendirme gibi konuların tamamı senin sorumluluğunda. Eğer 7/24 bu işi sahiplenen bir ekibin yoksa, ya da WordPress gelirin içinde çok küçük bir paya sahipse, Managed WordPress Hosting'e geçmek mantıklı olabilir. Tersine, WordPress çok özelleştirilmiş, yanında başka servisler de koşturuyorsan ve güçlü bir SRE/DevOps ekibin varsa, iyi tasarlanmış bir VPS (veya VM grubu) hâlâ doğru seçim olabilir.

En sağlıklısı, önce mevcut ortamında temel metrikleri toplamak: p95 response time, error rate, RPS, cache hit ratio ve kampanya anlarındaki davranış. Ardından Managed WordPress Hosting üzerinde aynı siteyi staging ya da geçici bir domain ile koşturup, benzer bir yük testi uygulayabilirsin. Loader.io, k6, JMeter gibi araçlarla basit bir senaryo yazıp iki ortamın metriklerini kıyasla. Özellikle p95/p99 gecikme, hata oranı ve CPU kullanımına bak. Ayrıca gerçek kullanıcı izleme (RUM) araçlarıyla sayfa yüklenme sürelerini (LCP, FID, TTFB) karşılaştırmak da performans farkını netleştirir.