Alan Adı

IPv4 Adres Fiyatları Yükseliyor: Gerçek Maliyet Hesabı ve Akıllı Çözümler

IPv4 Adres Fiyatları Neden Sürekli Yükseliyor?

Son birkaç yılda ağ altyapısı yöneten hemen herkes aynı soruyu sormaya başladı: “Bu IP fiyatları nereye gidiyor?” Sunucu kiralarken, ek bir IP talep ettiğinizde ya da yeni bir projeye IP bloğu ararken karşınıza çıkan rakamların her sene yukarı gittiğini siz de fark ediyorsanız, yalnız değilsiniz. IPv4 adres fiyatları, hem bölgesel internet kayıt kuruluşlarının (RIR) politikaları hem de piyasadaki arz–talep dengesizliği nedeniyle istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Üstelik bu sadece teknik bir ayrıntı değil; doğrudan hosting, VPS, dedicated sunucu ve colocation maliyetlerinizin içine yavaş yavaş gömülen kalıcı bir maliyet kalemi.

DCHost tarafında farklı ölçeklerde müşterilerle çalışırken görüyoruz ki, çoğu ekip vCPU, RAM ve disk tarafını detaylı planlıyor; fakat IP adreslerini genellikle “yan maliyet” gibi ele alıyor. Sonra bir noktada, “Bu kadar IP neden kullanıyoruz?”, “Ek IP fiyatı neden bu kadar arttı?” soruları bütçe toplantılarında masaya geliyor. Bu yazıda, IPv4 adres fiyatlarının neden yükseldiğini, bu artışın hosting ve sunucu faturalarınıza gerçek etkisini ve bu maliyeti kontrol altında tutmak için uygulayabileceğiniz somut teknik ve operasyonel stratejileri adım adım netleştireceğiz. Ayrıca, IPv6 geçişinin bu tabloda nerede durduğunu ve DCHost olarak bu dönüşümü nasıl ele aldığımızı da paylaşacağız.

IPv4 Kıtlığının Arkasındaki Dinamikler: Arz, Talep ve Piyasa Gerçekleri

IPv4 adres fiyatlarının yükselmesini anlamak için önce temel gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: IPv4 tükenmiş durumda. RIPE, ARIN gibi bölgesel kayıt kuruluşları yeni /8 bloklar dağıtmıyor; ellerindeki son bloklar da yıllar önce tükendi veya oldukça sınırlı politikalarla dağıtılıyor. Yani bugün pazarda dönen IPv4, büyük oranda ikinci el diyebileceğimiz transfer piyasasında el değiştiriyor.

Bu durum üç önemli sonucu beraberinde getiriyor:

  • Kısıtlı arz: Yeni IPv4 üretilmiyor, mevcut havuz ise sınırlı. Büyük bloklar genellikle büyük operatörlerin ve kurumların elinde kilitli durumda.
  • Sürekli artan talep: IoT, SaaS, oyun sunucuları, VPN hizmetleri, e‑ticaret ve kurumsal ağlar hâlâ yoğun şekilde IPv4 istiyor. IPv6 artıyor ama IPv4 talebini henüz bitirmiş değil.
  • Spekülatif beklenti: Bazı oyuncular IPv4 bloklarını uzun vadeli yatırım gibi tutuyor. Bu da piyasadaki likiditeyi azaltıp fiyatları yukarı itebiliyor.

Bu tabloyu daha detaylı incelemek isterseniz, blogumuzdaki “IPv4 Neden Bu Kadar Pahalı Oldu? Tükenişin Sessiz Hikâyesi” yazısında regülasyonlar, transfer politikaları ve tarihsel gelişimi daha derinlemesine ele alıyoruz.

Peki bu global dinamikler sizin gibi bir işletmeyi nasıl etkiliyor? Aslında oldukça somut: Yeni bir VPS sunucu istiyorsanız, her ek IPv4 adresi için aylık veya yıllık ek ücret ödüyorsunuz. Dedicated sunucunuz için /29, /28 gibi küçük bloklar talep ettiğinizde, hem kurulum hem de aylık tekrarlayan masraf kalemiyle karşılaşıyorsunuz. Colocation tarafında ise kendi donanımınızı getirseniz bile IPv4 havuzundan size ayrılan her IP için veri merkezi tarafında bir maliyet söz konusu oluyor. Bu maliyet, enerji veya kira gibi kolayca geri alınamayacak, neredeyse kalıcı bir gider hâline geliyor.

Artan IPv4 Fiyatlarının Hosting ve Sunucu Faturanıza Gerçek Etkisi

Teoride “IP fiyatları artıyor” demek kolay; fakat asıl önemli olan bunun faturaya nasıl yansıdığı. DCHost tarafında maliyet analizleri yaparken gördüğümüz tipik senaryolardan bazılarını sadeleştirerek paylaşalım.

Senaryo 1: Küçük E‑Ticaret Sitesi ve Gereğinden Fazla IP Kullanımı

Orta ölçekli bir e‑ticaret sitesi düşünelim. Başta “her şey ayrı olsun” mantığıyla şu şekilde bir IP planı kurulmuş olsun:

  • 1 IP: Web sunucusu
  • 1 IP: E‑posta sunucusu
  • 1 IP: API alt alan adı için ayrı VPS
  • 1 IP: Test/staging ortamı
  • 1 IP: Eski bir uygulama, kimse tam olarak ne yaptığını hatırlamıyor

Toplamda 5 IPv4 adresi. İlk bakışta masum görünüyor; ancak IP başına aylık ücret arttıkça bu tablo, birkaç yıl içinde ciddi bir toplam sahip olma maliyeti (TCO) yaratıyor. Bir noktada ekip, “Bu test ortamına gerçekten ayrı IP şart mıydı?” veya “API için ayrı IP yerine alt dizin veya reverse proxy ile çözülebilir miydi?” sorularını sormaya başlıyor, ama genellikle iş işten geçtikten sonra.

Senaryo 2: Ajanslar, Reseller Hosting ve Dağınık IP Politikası

Bir dijital ajans veya reseller hosting iş modeliyle onlarca site yönettiğinizde, “her müşteriye bir IP” mantığıyla başlamak cazip görünüyor. Fakat IPv4 fiyatları yükseldikçe bu strateji, paket fiyatlarını artırmadan sürdürülemeyecek bir yük haline geliyor. IP adreslerini işler kapandığında geri toplamaz veya ortak kullanımı doğru planlamazsanız, yıllarca boş duran ancak faturada duran IP’leriniz olabilir.

Bu konuda daha geniş bir çerçeveye ihtiyaç duyuyorsanız, blogumuzdaki “Hosting Maliyetlerini Düşürme Rehberi” yazısında genel maliyet optimizasyonu ile IP maliyetlerini birlikte ele alabilirsiniz.

Senaryo 3: VPN, Oyun ve Özel Servisler İçin IP İhtiyacı

VPN, oyun sunucusu veya IP tabanlı lisanslama gerektiren servisler için her yeni müşteriye veya her yeni node’a ayrı IPv4 ayırma refleksi, yükselen IP fiyatlarıyla birlikte sürdürülemez hâle geliyor. Özellikle dünya geneline hizmet veriyorsanız, her bölge için ayrı IP blokları gereksinimi (geolocation, latency veya yasal gereksinimler nedeniyle) bütçenizi zorlayabiliyor.

Sonuç olarak IPv4, artık “ucuz, bol, düşünmeden kullan” dönemini çoktan geçti. Fakat bu, projelerinizi durdurmanız gerektiği anlamına gelmiyor; sadece IP kullanımını, CPU/RAM planlaması kadar ciddiye almanız gerektiği anlamına geliyor.

IPv4 Bütçe Riskinizi Ölçmek İçin Basit Bir Çerçeve

Fiyatlar yükseliyorsa ilk adım, ne kadar risk altında olduğunuzu sayısallaştırmak olmalı. DCHost müşterileriyle yaptığımız kapasite ve maliyet analizlerinde kullandığımız sade bir çerçeveyi paylaşalım.

1. IP Envanterinizi Çıkarın

Önce aşağıdaki sorulara net cevap verebileceğiniz bir tablo hazırlayın:

  • Toplam kaç IPv4 adresiniz var? (Kiraladığınız tüm sunucular, VPS’ler, dedicated ve colocation dahil)
  • Hangi IP hangi projede, hangi amaçla kullanılıyor?
  • Son 6 ayda hiç trafik almayan veya kritik olmayan IP var mı?
  • Paylaşımlı kullanılabilecek IP’ler tek bir projeye mi kitlenmiş?

Bu envanter, ilerleyen adımlarda hangi IP’leri konsolide edebileceğinizi veya tamamen bırakabileceğinizi gösterecek.

2. IP Başına Gerçek Maliyeti Hesaplayın

Çoğu zaman IP maliyeti, doğrudan kalem olarak değil, sunucu paketinin içinde gizli gelir. Bu yüzden:

  • Sunucularınızda “dahil gelen” IP sayısını ve ek IP fiyatlarını not alın.
  • Varsayımsal bir IP birim fiyatı belirleyin (örneğin X TL/ay/IP) ve tüm envanterinizi bu birim fiyatla çarpın.
  • Bu rakamı, toplam altyapı maliyetiniz (sunucu + trafik + depolama) ile karşılaştırın.

Çoğu ekip bu basit egzersizi yaptığında, IP maliyetinin toplamın %5–10’una yaklaştığını fark edip şaşırıyor. Fiyatlar yükseldikçe bu oran da artacak, yani IP yönetimi stratejik bir karar alanına kayıyor.

3. Zorunlu ve Opsiyonel IP Kullanımlarını Ayırın

Her IP kullanımını şu üç kategoriye koymayı deneyin:

  • Zorunlu: E‑posta için ayrı IP, belirli compliance gereksinimleri, belirli portlar için ayrı IP gibi gerçekten alternatifi zor olan durumlar.
  • Optimizasyonla azaltılabilir: Birden fazla hizmeti SNI ile tek IP’den sunmak, reverse proxy ile alt alan adlarını aynı IP’ye toplamak gibi çözümlerle azaltılabilecek IP kullanımları.
  • Gereksiz: Kullanılmayan staging ortamları, kapanmış projeler, unutulmuş test makineleri.

Amacımız, “gereksiz” kısmı sıfıra yakınlaştırmak, “optimizasyonla azaltılabilir” kısmı da teknik planlamayla makul seviyeye çekmek.

IPv4 tükenmesi ve fiyat artışlarının bütçenize etkisini daha makro bir çerçevede görmek isterseniz, “IPv4 Tükenmesi ve Fiyat Artışları: Bütçenizi Korumak İçin Gerçekçi Yol Haritası” rehberini de mutlaka okuyun.

IPv4 Fiyatları Yükselirken Maliyeti Kontrol Altında Tutmak İçin Teknik Stratejiler

Teşhis kısmını yaptıktan sonra, asıl kritik konuya geliyoruz: IPv4 adreslerini nasıl daha verimli kullanır ve yükselen fiyatlara rağmen maliyeti nasıl yönetilebilir seviyede tutarsınız? Burada hem hızlı kazanımlar sunan basit adımlar, hem de orta–uzun vadeli mimari değişiklikler var.

1. SSL İçin Ayrı IP Zorunluluğu Eskide Kaldı

Yıllar önce pek çok ekip, her HTTPS site için ayrı IP kullanmak zorundaydı. Çünkü eski tarayıcılar ve sunucular, aynı IP üzerinde birden fazla SSL sertifikasını yönetmekte sorun yaşıyordu. Ancak günümüzde SNI (Server Name Indication) sayesinde, tek bir IP üzerinde onlarca hatta yüzlerce SSL sitenizi sorunsuz şekilde barındırabilirsiniz.

Eğer hâlâ “SSL için mutlaka ayrı IP lazım” refleksiyle hareket ediyorsanız, ilk işiniz bu varsayımı güncellemek olmalı. Web sunucusu yapılandırmanızı gözden geçirerek pek çok alan adını tek IP üzerinde birleştirebilirsiniz. Bu, özellikle çok sayıda düşük–orta trafikli site yöneten ajanslar ve reseller hosting iş modeli için ciddi bir tasarruf kalemi yaratır.

2. Reverse Proxy ile Servisleri Aynı IP’de Toplamak

Uygulama mimarinizde aynı domain altında farklı servisleriniz varsa (örneğin api.example.com, panel.example.com, shop.example.com gibi), bunları her biri için ayrı IP ayırmak yerine bir reverse proxy katmanı altında aynı IPv4 üzerinde sunabilirsiniz. Nginx, HAProxy gibi çözümlerle path veya host header bazlı yönlendirme yaparak arkadaki VPS veya container’lara trafik dağıtabilirsiniz.

Böylece:

  • Ön yüzde sadece 1–2 IP kullanır,
  • Arkada istediğiniz kadar uygulama sunucusunu ölçeklendirebilir,
  • IP maliyetini minimumda tutarken, ölçeklenebilirliği korursunuz.

3. E‑posta Teslimi İçin IP’yi Akıllıca Kullanmak

E‑posta tarafında ise durum biraz daha hassas. Bazı senaryolarda, özellikle yüksek hacimli ve kritik transactional e‑posta gönderimlerinde ayrı IP kullanmak gerçekten anlamlı. IP itibarını (reputation) korumak, blacklist riskini azaltmak ve IP ısıtma (warming) süreçlerini yönetmek için esnekliğe ihtiyaç var.

Burada körü körüne “her müşteri için ayrı IP” veya “her şey tek IP” gibi uçlara gitmek yerine, risk profiline göre IP segmentasyonu yapmak önemli. E‑posta teslim edilebilirliğini teknik olarak iyileştirmek için SPF, DKIM, DMARC ve rDNS ayarlarını detaylı anlattığımız “SPF, DKIM, DMARC ve rDNS ile E‑posta Teslim Edilebilirliğini Yükseltmek” rehberi, IP’lerinizi daha verimli kullanmanıza da dolaylı katkı sağlayacaktır.

4. NAT, Paylaşımlı Çıkış IP’leri ve İç Ağ Tasarımı

Özellikle çok sayıda iç servisiniz varsa (microservice mimarisi, container altyapısı, onlarca backend servis) bunların her birine ayrı IPv4 vermek yerine özel (private) IP aralığı kullanıp dış dünyaya tek veya sınırlı sayıda IPv4 ile çıkmak mümkün. Bu noktada:

  • İç ağda RFC1918 aralıkları (10.0.0.0/8, 172.16.0.0/12, 192.168.0.0/16) kullanabilir,
  • Dış dünya ile haberleşme için NAT veya reverse proxy katmanı kurabilir,
  • Sadece gerçekten dışarıdan erişilmesi gereken servislere halka açık IPv4 atayabilirsiniz.

Böylece yüzlerce iç servisi sadece birkaç IPv4 ile yönetmek mümkün hâle gelir.

5. IPv6’yı Ciddiye Almanın Zamanı Geldi

IPv4 fiyatları yükselirken göz ardı edemeyeceğimiz gerçek, IPv6 benimsemesinin hızlanıyor olması. Kullanıcıların önemli bir kısmı, özellikle mobil operatörler ve büyük erişim sağlayıcılar üzerinden zaten IPv6 ile internete çıkıyor. Uygulama ve sunucu tarafında IPv6 desteğini doğru kurguladığınızda, IPv4 adreslerine olan bağımlılığınızı kayda değer ölçüde azaltabilirsiniz.

Bu konuda daha stratejik düşünmek için “IPv6 Benimseme Hızlanıyor: Ağınızı Geri Kalmadan Nasıl Dönüştürürsünüz?” ve “IPv6‑Only VPS Üzerinde Web Sitesi Yayınlamak” rehberlerine mutlaka göz atmanızı öneririz. Orada hem aşamalı geçiş senaryolarını, hem de IPv4–IPv6 köprüleme tekniklerini (NAT64/DNS64 gibi) detaylı işliyoruz.

DCHost Olarak IPv4 ve IPv6 Planlamasını Nasıl Ele Alıyoruz?

IPv4 adres fiyatları yükselirken, hizmet sağlayıcı tarafında da ciddi bir planlama ihtiyacı ortaya çıkıyor. DCHost olarak kendi ağ mimarimizi ve IP politikalarımızı tasarlarken, üç temel ilkeyi benimsiyoruz:

  • Şeffaf maliyet: IP adresinin gerçekten bir kaynak olduğunu gizlemiyoruz. Mümkün olduğunca net ve öngörülebilir bir fiyatlandırma yapısı sunmaya çalışıyoruz.
  • Verimli kullanım: İç ağlarımızda yoğun şekilde IPv6 ve özel IP aralıkları kullanıyor, dış dünyaya açtığımız IPv4’leri ise titizlikle planlıyoruz.
  • Dönüşüm desteği: Müşterilerimize IPv6 geçişi, reverse proxy, NAT tasarımı gibi konularda mimari destek sunarak, IPv4 bağımlılıklarını azaltmalarına yardımcı oluyoruz.

VPS, dedicated sunucu veya colocation projelerinizde “kaç IP gerçekten gerekli?”, “hangi servisi IPv6 üzerinden çalıştırabiliriz?”, “nerede reverse proxy kullanmak mantıklı?” gibi soruları en başta masaya yatırmayı seviyoruz. Böylece hem sizin bütçeniz, hem de bizim altyapı kaynaklarımız daha sürdürülebilir bir noktada buluşuyor.

Örneğin yoğun trafikli bir e‑ticaret projesinde, ön yüzde birkaç IPv4 ile çalışan güçlü bir reverse proxy katmanı kurup, arkadaki uygulama, veritabanı ve cache sunucularını tamamen özel IP ve IPv6 üzerinde koşturmak mümkün. Bu tür tasarımlarda hem performans hem de maliyet dengesini birlikte gözetiyoruz.

12 Aylık Pratik IPv4/IPv6 Yol Haritası Örneği

Teoriyi pratiğe dökmek için, küçük–orta ölçekli bir ekibin uygulayabileceği sade bir 12 aylık plan taslağı çıkaralım. Bunu birebir kopyalamak zorunda değilsiniz; kendi ortamınıza göre uyarlayabilirsiniz.

Ay 1–2: Envanter, Ölçüm ve Hedef Belirleme

  • Tüm IPv4 adreslerinizi ve hangi amaçla kullanıldıklarını listeleyin.
  • Boşta duran veya kritik olmayan IP’leri işaretleyin.
  • 12 ay sonunda ulaşmak istediğiniz hedefi belirleyin (örneğin toplam IPv4 kullanımını %30 azaltmak).

Ay 3–4: Hızlı Kazanımlar ve Temizlik

  • Kapanmış projelere, unutulmuş test/staging ortamlarına ait IP’leri geri çekin.
  • SSL için ayrı IP kullanan alan adlarını SNI destekli tek IP’ye toplayın.
  • Basit reverse proxy senaryolarını devreye alarak alt alan adlarını aynı IP’ye taşıyın.

Ay 5–6: E‑posta ve Kritik Servislerin Gözden Geçirilmesi

  • E‑posta IP’lerinizi gözden geçirip, gerçekten ayrı IP gerektiren senaryoları netleştirin.
  • SPF, DKIM, DMARC ve rDNS kayıtlarını güncelleyerek tek IP’de dahi itibarınızı koruyacak yapı kurun.
  • Log’lara ve bounce raporlarına bakarak gereksiz IP segmentasyonlarını tespit edin.

Ay 7–9: IPv6 Pilot Geçişleri

  • Öncelikle statik içerik sunan veya düşük riskli birkaç projede IPv6’yı aktif edin.
  • DNS tarafında AAAA kayıtlarını ekleyin ve erişilebilirliği test edin.
  • Gerekirse NAT64/DNS64 gibi çözümlerle IPv6‑only tarafı, sadece IPv4 kullanan kullanıcılara erişilebilir kılın.

Ay 10–12: Standartlaştırma ve Politika Yazımı

  • Yeni açılacak projeler için standart bir IP kullanım politikası yazın (“ne zaman yeni IPv4 alınır, ne zaman alınmaz” gibi).
  • IPv6 destekli olma zorunluluğunu yeni projeler için bir ön koşul hâline getirin.
  • IPv4 tüketimini ve maliyetini üç aylık periyotlarla izleyen küçük bir raporlama süreci oluşturun.

Bu tür bir yol haritası, IPv4 adres fiyatları yükselmeye devam etse bile, bütçenizin kontrolünü sizde tutar. Aynı zamanda IPv6’ya hazırlıklı bir mimari kurmanıza yardımcı olur.

Özet ve DCHost ile Bir Sonraki Adım

IPv4 adres fiyatları yükseliyor ve bu bir süre daha böyle devam edecek gibi görünüyor. Bu durumu değiştiremeyiz; fakat kendi ağımızda ve sunucu altyapımızda IP’yi nasıl kullandığımızı tamamen kontrol edebiliriz. IP envanterinizi şeffaflaştırmak, zorunlu ve opsiyonel kullanımları ayırmak, SNI, reverse proxy, NAT ve IPv6 gibi araçlardan bilinçli şekilde faydalanmak, yükselen fiyatlara rağmen IP maliyetinizi makul seviyede tutmanızı sağlar.

DCHost tarafında, IPv4 ve IPv6’yı sadece teknik bir detay değil, aynı zamanda stratejik bir maliyet kalemi olarak ele alıyoruz. Yeni bir VPS, dedicated sunucu veya colocation projesine başlarken sizinle birlikte IP kullanım modelinizi gözden geçirmek, gereksiz IP taleplerini daha baştan engellemek ve zaman içinde IPv6 ağırlıklı bir yapıya doğru evrilmenize yardımcı olmak, hem sizin hem bizim için kazançlı bir yol.

IPv4 adres fiyatlarının sizin özel senaryonuzda ne kadar risk yarattığını ve hangi adımlarla bu riski azaltabileceğinizi birlikte masaya yatırmak isterseniz, ekibimizle iletişime geçebilirsiniz. Dilerseniz önce blogumuzdaki “IPv4 Tükenmesi ve Fiyat Artışları: Gerçekler, Riskler ve Çözüm Stratejileri” yazısını okuyup, sonra kendi ortamınızı düşünerek birkaç not çıkarın. Devamında DCHost olarak size, IP maliyetinizi kontrollü bir şekilde yönetebileceğiniz, IPv6’ya hazır bir altyapı kurgulamanız için teknik ve operasyonel açıdan destek olmaktan memnuniyet duyarız.

Sıkça Sorulan Sorular

IPv4 adres fiyatlarının yükselmesinin temel nedeni, yeni IPv4 adresi üretilmiyor olması ve pazardaki arzın büyük ölçüde tükenmiş bulunmasıdır. Bölgesel kayıt kuruluşları (RIPE, ARIN vb.) yıllar önce son bloklarını dağıttı; bugün piyasada dönen IPv4’lerin çoğu ikinci el transferlerle el değiştiriyor. Buna karşılık talep hâlâ güçlü: barındırma hizmetleri, VPN, oyun sunucuları, SaaS uygulamaları ve kurumsal ağlar yoğun şekilde IPv4 istiyor. Ayrıca bazı büyük oyuncuların ellerindeki blokları uzun vadeli yatırım gibi tutması likiditeyi düşürüp fiyatları yukarı itebiliyor. Yani karşımızda hem kıtlık hem de artan talep birleşimi var; bu da doğal olarak kalıcı bir fiyat baskısı yaratıyor.

IPv4 maliyeti çoğu zaman doğrudan kalem olarak değil, sunucu paketlerinin içine gömülü halde karşınıza çıkar. Örneğin bir VPS veya dedicated sunucu alırken, başlangıçta 1 IP dahildir; her ek IP için ekstra aylık ücret ödersiniz. IPv4 fiyatları yükseldikçe, özellikle çok sayıda IP kullanan ajanslar, reseller’lar, VPN veya oyun sunucusu işletenler toplam faturada kayda değer bir artış görmeye başlar. Üstelik bu sadece yeni IP talepleri için değil, yıllardır elinizde tuttuğunuz ancak belki de aktif kullanmadığınız IP’ler için de geçerlidir. Bu yüzden IP envanterinizi çıkarıp, gereksiz adresleri bırakmak ve birden fazla servisi aynı IP üzerinde toplamak, faturanızı kontrol altına almanın en pratik yollarındandır.

Tamamen IPv6’ya geçmek teoride çok cazip görünse de pratikte henüz her senaryo için mümkün değil. Çünkü internetin önemli bir kısmı hâlâ IPv4 üzerinde çalışıyor ve bazı kullanıcılar sadece IPv4 ile erişebiliyor. Yine de IPv6’yı devreye almak, IPv4 bağımlılığınızı ciddi ölçüde azaltabilir. Örneğin iç ağlarınızı ve mikro servislerinizi IPv6 veya private IP üzerinde koşturup, dış dünyaya sadece sınırlı sayıda IPv4 ile açabilirsiniz. Ayrıca IPv6‑only sunucular kurup NAT64/DNS64 gibi tekniklerle IPv4 dünyasına köprü oluşturmak da mümkün. Yani çözüm genellikle "sadece IPv4" ya da "sadece IPv6" değil; akıllı bir dual‑stack veya köprüleme mimarisi kurmaktır. Böylece hem IPv4 maliyetinizi düşürür, hem de geleceğe hazır bir altyapı elde edersiniz.

Pratikte en hızlı kazanımlar, IP envanterinizi şeffaflaştırmakla başlar. Önce hangi IPv4 adresini nerede kullandığınızı listeleyin ve kapanmış projelere, unutulmuş staging/test ortamlarına ait IP’leri serbest bırakın. Ardından SSL için ayrı IP kullanma alışkanlığınızı gözden geçirin; SNI desteği ile pek çok alan adını tek IP’de toplayabilirsiniz. Alt alan adlarını reverse proxy (Nginx, HAProxy vb.) ile aynı IP üzerinde birleştirmek de etkili bir adımdır. İç ağınızda private IP ve IPv6 kullanıp dış dünyaya sadece birkaç IPv4 ile çıkacak şekilde NAT veya proxy katmanı tasarlamak da orta vadede ciddi tasarruf sağlar. Son olarak, yeni projeler için yazılı bir IP kullanım politikası belirleyerek, kontrolsüz IP talebini baştan engellemek önemlidir.

DCHost olarak IPv4’ü sadece teknik bir parametre değil, aynı zamanda bütçeyi doğrudan etkileyen stratejik bir kaynak olarak ele alıyoruz. Yeni bir VPS, dedicated sunucu veya colocation projesi planlarken, sizinle birlikte IP kullanım modelinizi gözden geçiriyor; hangi servisin gerçekten ayrı IPv4 gerektirdiğini, hangilerinin SNI, reverse proxy veya NAT ile aynı IP üzerinde toplanabileceğini birlikte analiz ediyoruz. Ayrıca IPv6’yı devreye almak isteyen ekipler için adres planlaması, DNS (AAAA kayıtları), güvenlik duvarı kuralları ve gerektiğinde NAT64/DNS64 gibi köprüleme çözümleri konusunda yol gösteriyoruz. Amaç, hem mevcut IPv4 maliyetinizi kontrol altına almak hem de orta–uzun vadede IPv6’ya hazır, esnek ve sürdürülebilir bir ağ mimarisi kurmanıza yardımcı olmak.