Alan Adı

IPv4 Adres Fiyatları Rekor Kırıyor: Bütçenizi ve Altyapınızı Nasıl Korursunuz?

İçindekiler

IPv4 adres fiyatları gerçekten rekor mu kırıyor?

Son aylarda hem kendi altyapı planlamamızda hem de müşterilerimizle yaptığımız maliyet analizi toplantılarında en çok duyduğumuz cümlelerden biri şu oldu: “IPv4 adres fiyatları ne ara bu kadar yükseldi?” Eğer siz de yeni bir VPS, dedicated sunucu ya da colocation projesi planlarken IP kalemindeki rakamlara şaşırıyorsanız, yalnız değilsiniz. IPv4 artık sadece teknik bir kaynak değil, doğrudan bütçe kalemlerini zorlayan stratejik bir varlık haline geldi.

Bu yazıda, DCHost ekibi olarak sahada birebir yaşadığımız örneklerden ve planlama süreçlerimizden yola çıkarak IPv4 adres fiyatlarının neden rekor kırdığını, bu artışın hosting, domain ve sunucu tarafındaki gerçek etkilerini ve en önemlisi de bu dalgayı nasıl yönetebileceğinizi konuşacağız. Sadece “IPv6’ya geçelim, sorun çözülür” gibi teorik önerilerle değil, bugün itibarıyla uygulanabilir, adım adım hayata geçirebileceğiniz teknik ve finansal stratejilere odaklanacağız.

Eğer halihazırda IPv4 maliyetlerini fark etmiş ama tam olarak nedenini anlamamışsanız veya birkaç yıl içinde ödeyeceğiniz IP maliyetlerini öngörmekte zorlanıyorsanız, bu yazı sizin için detaylı bir yol haritası olacak. Ayrıca, daha derin arka plan okumaları için zamanınız olduğunda başvurabileceğiniz ilgili rehberlere de bağlantılar bırakacağız.

IPv4 piyasasının bugünkü resmi: Neden her şey bu kadar pahalılaştı?

IPv4 adres alanı 32 bit ile sınırlı; yani teorik olarak yaklaşık 4,3 milyar adet adres var. Bu sayı 1980’lerde çok büyük görünüyordu, ancak bugün milyarlarca cihazın (akıllı telefonlar, IoT cihazları, sunucular, sensörler, kamera sistemleri, vs.) internete bağlı olduğunu düşünürseniz bu havuzun neden tükendiğini görmek zor değil.

Bu tükeniş sürecinde bölgesel internet kayıt kuruluşları (RIR’ler) – RIPE NCC, ARIN, APNIC, LACNIC, AFRINIC – ellerindeki son IPv4 bloklarını yıllar önce neredeyse tamamen dağıttı. Artık klasik anlamda “yeni IPv4 tahsisi” almak çoğu bölgede imkânsız veya çok sıkı şartlara bağlı. Bu yüzden bugün piyasada dolaşan IPv4’lerin büyük bölümü ikincil pazarda, yani devir ve kiralama üzerinden el değiştiriyor.

Bu ikincil piyasanın birkaç kritik sonucu var:

  • Kıtlık ekonomisi: Artık yeni bir üretim yok, sadece el değiştirme var. Bu da doğal olarak fiyatları yukarı itiyor.
  • Finansal varlık gibi davranan IP blokları: Bazı kurumlar ellerindeki büyük IPv4 bloklarını operasyonel ihtiyaçtan çok yatırım gözüyle tutuyor veya aşırı fiyatlara satmak istiyor.
  • Regülasyon ve uyum maliyetleri: Devir süreçleri, RIR politikaları, KYC ve uyum gereklilikleri süreci hem yavaşlatıyor hem de maliyet ekliyor.

Bu dinamiklerin teknik ve politik boyutunu daha ayrıntılı görmek isterseniz, IPv4 kıtlığını derinlemesine ele aldığımız IPv4 tükenmesi ve fiyat artışları: gerçekler, riskler ve çözüm stratejileri rehberimize de mutlaka göz atmanızı öneririz.

IPv4 adres fiyatlarını rekor seviyelere taşıyan ana dinamikler

“Kıtlık var, o yüzden pahalı” demek doğru ama yetersiz. Fiyatları rekor seviyelere taşıyan somut dinamikleri biraz daha parçalara ayıralım. Böylece kendi altyapınız için hangi risklerin sizi doğrudan etkilediğini daha net görebilirsiniz.

1. Kalıcı kıtlık ve talep şoku

IPv4 havuzunun tükenmesi tek seferlik bir olay değil, kalıcı bir durum. Diğer yandan talep azalmıyor, aksine artıyor:

  • Yeni SaaS projeleri ve startuplar
  • Yeni pop’lar açan CDN ve içerik sağlayıcılar
  • Finans, oyun, medya gibi sektörlerde yeni veri merkezi ayak izleri
  • IoT, 5G, edge bilişim gibi trendler

Talep artarken arz sabit veya azalıyorsa fiyatların rekor seviyelere çıkması ekonomi teorisi açısından da kaçınılmaz hale geliyor.

2. RIR politikalarındaki sıkılaşma ve devir süreçleri

RIR’ler IPv4 adreslerinin daha şeffaf ve takip edilebilir şekilde devredilmesi için politikalarını yıllar içinde sıkılaştırdı. Bu iyi bir şey; çünkü IP’lerin kötüye kullanımını ve kayıt dışı piyasayı frenliyor. Ancak aynı zamanda şu etkileri de var:

  • Devir süreçleri haftalar, bazen aylar sürebiliyor.
  • Hukuki ve danışmanlık maliyetleri oluşuyor.
  • Büyük blokların bölünmesi ek operasyon yükü getiriyor.

Bu yükler doğal olarak IP maliyetine ekleniyor ve sonunda hosting faturalarına yansıyor. ARIN ve RIPE NCC tarafındaki değişimleri analiz ettiğimiz ARIN IPv4 transfer politikaları ve RIPE NCC tahsis kuralları hakkındaki yazılarımızda bu sürecin bütçe üzerindeki etkisini detaylı tartışıyoruz.

3. IP bloklarının yatırım aracı gibi tutulması

Özellikle büyük bloklara sahip bazı kurumlar IP’leri sadece operasyonel kaynak değil, <strong“dijital gayrimenkul” gibi görüyor. Bu da şu sonuçları doğuruyor:

  • Piyasaya sunulan blok sayısı azalıyor.
  • “Beklersem daha da değerlenir” mantığı fiyat kırılmasını engelliyor.
  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler için erişilebilir IP bulmak zorlaşıyor.

Bu tablo, özellikle yeni veri merkezi açan veya mevcut footprint’ini büyüten işletmeler için ciddi bir planlama baskısı oluşturuyor.

4. Güvenlik, itibar ve kara liste riskleri

Bazen bir IPv4 adresi teknik olarak boşta olsa bile kara listede olduğu için pratikte kullanılamıyor. Özellikle e-posta ve web uygulama güvenliği tarafında kötü geçmişe sahip IP’ler ciddi risk:

  • Spam göndermiş IP’ler e-posta teslim edilebilirliğini bitiriyor.
  • Geçmişte saldırılarda kullanılmış bloklar firewall ve WAF kurallarında engellenmiş olabiliyor.

Dolayısıyla “temiz” IP bulmak, sadece IP bulmaktan daha zor ve daha pahalı hale geliyor. E-posta altyapınız açısından IP kalitesinin ne anlama geldiğini PTR (reverse DNS) kaydı ve e-posta teslimi rehberimizde pratik örneklerle anlattık.

5. Enerji, veri merkezi ve operasyon maliyetlerindeki genel artış

Son olarak, IP özelinde olmasa bile veri merkezi ve operasyon dünyasında artan enerji maliyetleri, personel giderleri ve donanım fiyatları da dolaylı biçimde IPv4 maliyetlerini yukarı çekiyor. Çünkü:

  • IP’ler genellikle fiziksel veya sanal sunucu hizmetleriyle birlikte veriliyor.
  • Sunucu başına düşen IP sayısı azaldıkça, her bir IP’ye binen pay artıyor.

Yani sadece IP pazarındaki dinamikler değil, genel IT maliyet enflasyonu da sonucu etkiliyor.

Bu rekor fiyatlar sizi nereden vuruyor? Hosting ve ağ mimarisine doğrudan etkiler

IPv4 fiyatlarının rekor kırması kulağa soyut bir haber gibi gelebilir. Ancak iş faturaya geldiğinde etkisi son derece somut. DCHost tarafında da planlama yaparken en çok tartıştığımız başlıklar genellikle şunlar:

1. Her ek IP talebinin aylık ve yıllık maliyeti

Eskiden “bir site için bir IP daha ekleyelim, sorun değil” denilen durumlar bugün gerçek para anlamına geliyor. Örneğin:

  • Ek bir IPv4 adresinin aylık ücreti çok düşük görünse bile
  • 10 sunucu ve her birinde 5 ek IP olduğunu düşünürseniz
  • Yıllık toplam IPv4 maliyetiniz hiç fark etmeden ciddi rakamlara ulaşabiliyor.

Bu yüzden IP talebi artık teknik bir istekten çok, bütçe onayı gerektiren bir karar haline geldi.

2. Dedicated ve colocation projelerinde IP başına kapasite hesabı

Dedicated sunucu veya colocation planlarken CPU, RAM, disk ve bant genişliğinin yanında artık IP başına verimlilik de konuşmak zorundayız. Aynı CPU/RAM’e sahip iki projeden:

  • Biri 2 adet IPv4 ile çalışıyorsa
  • Diğeri 32 adet IPv4 talep ediyorsa

İkinci proje, ücretli kaynak kullanımında çok daha pahalı hale geliyor. Bu nedenle DCHost tarafında mimari tasarım yaparken müşterilerimizle IP gereksinimini en başta netleştirip, olabildiğince paylaşım ve konsolidasyon stratejileri öneriyoruz.

3. E-posta, SEO ve SSL tarafında “ayrı IP” beklentileri

Yıllardır sektörde dolaşan bazı alışkanlıklar IPv4 maliyetlerini gereksiz yere yukarı çekebiliyor. Örneğin:

  • Her site için ayrı IP kullanmanın SEO’yu “otomatik” olarak iyileştireceği inancı
  • Her müşteri için mutlaka ayrı IP’den e-posta göndermenin zorunlu olduğu sanısı

Güncel durumda:

  • HTTPS için tek IP üzerinde birden fazla SSL sertifikası, SNI sayesinde gayet sağlıklı çalışıyor.
  • E-posta tarafında önemli olan; IP ısısı, gönderim itibarı ve doğru DNS kayıtlarıdır (SPF, DKIM, DMARC, rDNS), tek başına “ayrı IP” değil.

Bu konuyu, e-posta itibarını teknik tarafta nasıl koruyabileceğinizi anlattığımız SPF, DKIM ve DMARC rehberimiz ile birlikte düşünmenizi öneririz.

4. IPv4 kısıtı yüzünden büyüme planlarının yavaşlaması

Bazı projelerde, özellikle oyun sunucuları, real-time API hizmetleri veya fintech uygulamalarında her müşteriye veya her node’a ayrı IP verme alışkanlığı var. IPv4 fiyatlarının yükselmesiyle birlikte şu tür tablolarla sık karşılaşıyoruz:

  • “Yeni bölgede pop açmak istiyoruz ama IP maliyeti bütçeyi aşıyor.”
  • “Yeni müşteri onboarding’i için IP havuzumuz yetersiz, önce blok genişletmemiz gerekiyor.”

Yani IPv4 maliyeti, sadece bugünkü faturayı değil, büyüme hızını da etkileyebiliyor.

IPv4 tüketimini azaltmak için uygulanabilir teknik stratejiler

Şimdi daha yapıcı kısma gelelim. Fiyatları tek başınıza düşüremezsiniz, IPv4 üretmeniz de mümkün değil. Ama IP başına aldığınız verimi yükseltmek ve toplam IPv4 ihtiyacınızı azaltmak tamamen sizin kontrolünüzde. DCHost olarak müşterilerimizle en sık konuştuğumuz teknik stratejileri özetleyelim.

1. SNI ile çoklu SSL ve tek IP üzerinde birden fazla site

Modern tarayıcılar ve sunucular SNI (Server Name Indication) desteği sayesinde tek bir IPv4 adresi üzerinde birden fazla alan adı için HTTPS hizmeti sunabiliyor. Bu ne anlama geliyor?

  • Her alan adı için ayrı IPv4 yerine, bir IP üzerinde onlarca site barındırabilirsiniz.
  • Her site için ayrı SSL sertifikası kullanabilir, HSTS ve modern TLS ayarlarını rahatça uygulayabilirsiniz.
  • SEO tarafında, düzgün yapılandırılmış bir paylaşımlı IP ile sorun yaşamazsınız.

Bu yaklaşımı, genel hosting mimarisini anlattığımız domain, DNS, sunucu ve SSL’in birlikte çalışması rehberimizle birlikte düşünmek, tasarımı netleştirmenizi kolaylaştıracaktır.

2. Reverse proxy ve load balancer ile IP konsolidasyonu

Özellikle çok sunuculu yapılarda, her backend sunucuya ayrı public IPv4 vermek yerine, ön tarafta bir veya birkaç reverse proxy / load balancer IP’si kullanmak çok daha verimlidir:

  • Dış dünyaya açık olan 1–2 IP ile tüm trafiği karşılayabilirsiniz.
  • Arkada kalan web, API, dosya sunucuları sadece iç ağdan erişilebilir olur.
  • Güvenlik yüzeyini küçültür, DDoS ve saldırı risklerini daha iyi yönetirsiniz.

Küçük ve orta ölçekli projelerde bu yaklaşımı pratik şekilde hayata geçirmek için Nginx reverse proxy ve basit load balancer kurulumu rehberimiz iyi bir başlangıç noktasıdır.

3. NAT ve private subnet kullanımı

Özellikle microservice, container veya yüksek yoğunluklu VPS kümelerinde, tüm instancelara public IP dağıtmak yerine:

  • Özel (private) IP aralıkları üzerinde bir iç ağ kurabilir,
  • Dış dünyaya çıkışı NAT yapan az sayıda IPv4 üzerinden yönlendirebilir,
  • Sadece gerçekten gereken servislere public IP tanımlayabilirsiniz.

Bu, özellikle colocation ve büyük VPS kümelerinde IP başına düşen iş yükünü ciddi oranda artırır. Aynı zamanda güvenlik duvarı ve izleme kurallarını basitleştirir.

4. CDN ve object storage ile origin IP yükünü azaltma

Statik içeriğin (görseller, CSS/JS, video, dokümanlar) büyük kısmını CDN ve object storage’a taşıyarak:

  • Origin sunucularınıza binen trafik yükünü azaltabilirsiniz.
  • Daha az sayıda public IP ile daha fazla trafiği yönetebilirsiniz.
  • Performans kazanırken bant genişliği ve altyapı maliyetlerini dengelersiniz.

Bu konuyu detaylı işlediğimiz CDN ne zaman gerekir rehberi ile birlikte, medyayı object storage’a taşıma senaryolarını anlattığımız medya offload stratejisi yazımıza da göz atabilirsiniz.

5. E-posta altyapısında akıllı IP paylaşımı ve itibar yönetimi

E-posta tarafında her müşteri veya her domain için ayrı IP tahsis etmek, IPv4 açısından en maliyetli yaklaşımlardan biridir. Yerine şunları düşünmek daha rasyonel:

  • İyi yönetilen, ısıtılmış birkaç IP havuzu üzerinde birden fazla müşteriyi koşturmak,
  • Gönderim hacmi ve risk profiline göre IP havuzu segmentasyonu yapmak,
  • SPF, DKIM, DMARC, rDNS ve MTA-STS gibi kayıtlarla itibarınızı güçlendirmek.

Böylece gereksiz IP tüketmeden, IP başına üst düzey teslim edilebilirlik sağlayabilirsiniz.

IPv6 ile nefes almak: Gerçekçi bir geçiş mi, yoksa uzak bir hayal mi?

IPv4 fiyatlarının rekor kırması doğal olarak şu soruyu gündeme getiriyor: “Tamamen IPv6’ya geçsek bu dert biter mi?” Cevap hem evet hem hayır. IPv6, uzun vadede tek sürdürülebilir çözüm. Ama bugün, birçok hizmet hâlâ IPv4’e bağımlı. Gerçekçi olalım ve dengeyi doğru kuralım.

1. Dual‑stack: Bugünün en sağlıklı ara çözümü

Çoğu senaryo için bugün en pragmatik yaklaşım dual‑stack yapı:

  • Hem IPv4 hem IPv6 adresi atanmış sunucular,
  • IPv6 destekli istemcilerin doğrudan IPv6 üzerinden bağlanması,
  • IPv4’ün daha çok geri kalan sistemler ve eski cihazlar için “köprü” görevi görmesi.

Bu yaklaşım, yıllar içinde IPv6 trafiğinin kademeli olarak artmasını, IPv4’in ise giderek daha sınırlı bir rolde kalmasını sağlar. Dual‑stack ve IPv6‑only senaryolarını artıları ve eksileriyle tartıştığımız IPv6‑Only hosting mi, dual‑stack mi? rehberimizde çok daha detaylı bir analiz bulabilirsiniz.

2. IPv6‑only mümkün olan alanları erken dönüştürmek

Tüm altyapıyı bir gecede IPv6‑only yapmak gerçekçi değil. Ancak bazı alanlarda IPv6‑only veya IPv6‑ağırlıklı çalışmak gayet mümkün:

  • İç servisler, microservice iletişimi, container ağları
  • Log toplama, monitoring, metrik ve tracing altyapıları
  • Yedekleme, arşiv ve uzun süreli depolama sunucuları

Bu bile, toplam IPv4 ihtiyacınızı azaltıp, kritik yerlerde kullanacağınız IP’leri “boşa çıkarmaya” yardımcı olabilir. IPv6 geçişinin saha tarafındaki yansımalarını ele aldığımız IPv6 benimseme oranları artıyor, ağın hazır mı? yazımızı da bu gözle okumanızı tavsiye ederiz.

3. IPv6 destekli yeni projelerde baştan doğru tasarım

Yeni bir proje planlarken en büyük avantajınız, “temiz sayfa” ile başlıyor olmanız. Örneğin:

  • Yeni bir SaaS ürünü için API ve web arayüzünü dual‑stack tasarlamak,
  • İç ağları tamamen IPv6 üzerinde planlayıp, sadece edge katmanında IPv4’e yer vermek,
  • DNS, izleme, loglama gibi temel bileşenlerin en baştan IPv6 uyumlu kurulmasını sağlamak.

Böylece ileride IPv4 fiyatları daha da arttığında, sizin ağınız zaten buna hazır olur ve “mecburi geniş IP alışları” yerine kontrollü optimizasyonlar yapmakla yetinirsiniz.

DCHost tarafında neler yapıyoruz ve size ne öneriyoruz?

DCHost olarak hem kendi IP envanterimizi hem de müşterilerimizin IP ihtiyaçlarını planlarken artık IPv4’ü stratejik, maliyetli ve sınırlı bir kaynak olarak kabul ediyoruz. Bu bakış açısını pratik adımlara dönüştürdüğümüzde ortaya şöyle bir çerçeve çıkıyor:

1. IP envanteri ve kullanım yoğunluğu analizi

İlk adım olarak, hem kendi içimizde hem de müşterilerle yaptığımız çalışmaların başında detaylı bir IP envanter analizi geliyor:

  • Hangi projede kaç IPv4 kullanılıyor?
  • Bu IP’lerin ne kadarı gerçekten dışarıya açık olmak zorunda?
  • Hangi IP’lerde düşük trafik veya hiç trafik yok?

Basit bir tablodan ibaret gibi görünse de, bu analiz neredeyse her zaman “gereksiz kullanılan” veya “konsolide edilebilecek” IP’leri ortaya çıkarıyor.

2. Mimari tasarımda “IP başına verimlilik” kriteri

Yeni bir VPS, dedicated sunucu veya colocation projesini masaya yatırdığımızda, artık sadece CPU, RAM, disk, network değil, IP başına düşen iş yükü de konuştuğumuz ana konulardan biri. Örneğin:

  • Statik ağırlıklı bir site için tek IP + CDN ile yüzlerce bini kullanıcıya hizmet vermek mümkünken,
  • Gerçek zamanlı düşük gecikme gerektiren finans veya oyun altyapılarında IP ihtiyacı bambaşka boyutlarda oluyor.

Bu değerlendirme sonucunda, sizin için en mantıklı IP sayısını ve mimariyi birlikte şekillendirebiliyoruz.

3. IPv6’yı etkin şekilde devreye almak

IPv4 fiyat baskısını hafifletmek için IPv6’yı sadece “gelecekte bir gün kullanırız” kategorisinden çıkarıp, bugünün somut aracı haline getiriyoruz:

  • DCHost üzerindeki VPS ve dedicated sunucularınızda IPv6 adres blokları sağlıyoruz.
  • IPv6 etkinleştirme, güvenlik duvarı ve DNS tarafında size rehberlik ediyoruz.
  • Gerekirse uygulama seviyesinde (örneğin PHP, Node.js, veritabanı bağlantıları) IPv6 testlerini birlikte planlıyoruz.

IPv6 kurulumu konusunda adım adım ilerlemek isterseniz, VPS sunucunuzda IPv6 kurulum rehberi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

4. Fiyat şoklarını azaltmak için şeffaf planlama

IPv4 pazarında fiyatlar zaman zaman hızlı dalgalanabiliyor. Sürpriz faturalar ve plansız IP artışları yaşamamanız için şunları önemsiyoruz:

  • Proje başında net IP gereksinimi ve tahmini maliyetleri ortaya koymak,
  • Mümkün oldukça IP’leri yıllık planlarla, öngörülebilir şekilde fiyatlamak,
  • Yeni IP taleplerinde “önce optimizasyon” prensibiyle daha verimli seçenekler önermek.

Böylece IPv4 adres fiyatları rekor da kıysa, sizin açınızdan durum öngörülebilir ve yönetilebilir olmaya devam ediyor.

Sizin için adım adım yol haritası: Bugün ne yapabilirsiniz?

Tüm bu bilgiyi özetleyelim ve IPv4 adres fiyatlarının rekor kırdığı bir dönemde bugün başlayabileceğiniz somut adımları listeleyelim.

  1. IP envanterinizi çıkarın: Hangi sunucuda kaç IP kullanıldığını, hangilerinin gerçekten gerekli olduğunu görün.
  2. SNI ve çoklu SSL kullanın: Her siteye ayrı IPv4 vermek yerine, tek IP üzerinde birden çok alan adı barındırın.
  3. Reverse proxy / load balancer kurun: Arkadaki sunucuları mümkün olduğunca private IP’lere taşıyın.
  4. E-posta IP stratejinizi gözden geçirin: Ayrı IP’lerin gerçekten zorunlu olduğu senaryoları netleştirin; diğerlerini paylaşımlı ve iyi yönetilen havuzlara alın.
  5. CDN ve object storage kullanın: Trafiğin önemli kısmını edge’e ve dış depolamaya taşıyın; origin IP’leri daha verimli kullanın.
  6. Dual‑stack’e geçişi planlayın: Yeni projeleri IPv6 destekli kurun; mevcut projelerde aşamalı geçiş yol haritası çıkarın.
  7. DCHost ile oturup konuşun: Mevcut altyapınızı, IP kullanımınızı ve büyüme planlarınızı birlikte gözden geçirelim; en uygun domain, hosting, VPS, dedicated veya colocation kombinasyonunu netleştirelim.

Sonuç: IPv4 adres fiyatları rekor kırmaya devam edecek, ama bütçeniz kırılmak zorunda değil

IPv4 adres fiyatlarının rekor seviyelere çıkması, içinde bulunduğumuz teknik ve ekonomik gerçeklerin bir sonucu. Bu eğilimin kısa vadede tamamen tersine dönmesini beklemek gerçekçi değil. Ancak bu, bütçenizin kontrolü kaybetmesi gerektiği anlamına da gelmiyor.

Doğru mimari kararlarla, IP başına verimliliği artırarak, IPv6’yı aşamalı şekilde devreye alarak ve gereksiz IP taleplerini filtreleyerek, aynı iş yükünü çok daha az IPv4 ile taşıyabilirsiniz. Biz DCHost ekibi olarak hem kendi altyapımızda hem de müşterilerimizin projelerinde tam olarak bunu yapmaya odaklanıyoruz.

Eğer siz de:

  • Yeni bir proje planlıyor ve IP maliyetini en baştan doğru kurgulamak istiyorsanız,
  • Mevcut VPS, dedicated veya colocation altyapınızda IP tüketimini azaltmak istiyorsanız,
  • IPv6 geçişi için nereden başlamanız gerektiğini netleştirmek istiyorsanız,

DCHost üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz. Birlikte, IPv4 adres fiyatları rekor kırsın, ama sizin hosting ve sunucu mimariniz sakin ve öngörülebilir kalsın.

Sıkça Sorulan Sorular

IPv4 adres fiyatlarındaki artışın temel sebebi, 32 bitlik adres alanının kalıcı şekilde tükenmiş olması. RIR’ler (RIPE, ARIN vb.) yeni büyük IPv4 blokları tahsis edemiyor, bu nedenle piyasada dolaşan IP’lerin büyük kısmı ikincil pazarda devir ve kiralama yoluyla el değiştiriyor. Talep ise SaaS, IoT, oyun ve medya gibi sektörlerde hızla büyümeye devam ediyor. Buna ek olarak temiz geçmişe sahip IP’lerin sınırlı olması, regülasyon ve devir süreçlerinin maliyeti, veri merkezi ve enerji giderlerindeki genel artış da fiyatları yukarı itiyor. Sonuç olarak IPv4, normal bir teknik kaynaktan çok kıt ve pahalı bir varlık haline gelmiş durumda.

Küçük işletmelerin ilk yapması gereken, mevcut IP kullanımını şeffaf biçimde görmek. Hangi sitelerin gerçekten ayrı IPv4’e ihtiyaç duyduğunu, hangilerinin SNI sayesinde aynı IP üzerinde barınabileceğini netleştirin. Statik içerikleri CDN ve object storage’a taşıyarak origin IP’lere binen yükü azaltın. E-posta tarafında her domain için ayrı IP yerine, iyi yönetilen paylaşımlı IP havuzları ve doğru SPF/DKIM/DMARC ayarlarını tercih edin. Yeni projelerde mutlaka dual‑stack (IPv4+IPv6) tasarımını benimseyin. DCHost tarafında, IP konsolidasyonu ve mimari revizyonlarla, aynı iş yükünü daha az IPv4 ile taşımanıza yardımcı olabiliriz.

Uzun vadede evet, IPv6 yaygınlaştıkça IPv4’e olan bağımlılık azalacak ve maliyet baskısı düşecek. Ancak bugün itibarıyla birçok servis, uygulama ve kullanıcı hâlâ IPv4 üzerinden çalışıyor. Bu yüzden bir gecede IPv6‑only yapıya geçmek çoğu işletme için gerçekçi değil. En pragmatik yaklaşım, dual‑stack kurulumla hem IPv4 hem IPv6’yı birlikte çalıştırmak; yeni projelerde IPv6’yı zorunlu, IPv4’ü ise tamamlayıcı rol olarak görmek. İç ağlar, loglama, yedekleme gibi alanlarda erken IPv6 benimsemesi, toplam IPv4 ihtiyacınızı ciddi oranda azaltır. Yani IPv6, sorunu bugün tamamen bitirmese de, önümüzdeki yıllarda maliyet baskısını yönetmenin en güçlü aracı.

Hayır, güncel teknolojilerle çoğu durumda her site için ayrı IPv4 adresi kullanmak zorunlu değil. SNI (Server Name Indication) desteği sayesinde, tek bir IPv4 üzerinde birden fazla alan adı için ayrı SSL sertifikaları ile HTTPS hizmeti sunabilirsiniz. SEO tarafında da, güvenli ve düzgün yapılandırılmış bir paylaşımlı IP ile sorun yaşamazsınız. Ayrı IPv4 gerçekten sadece özel gereksinimler (örneğin bazı eski sistemlerle uyumluluk, belirli türde e-posta itibar stratejileri, özel firewall kuralları) için gerekli olmalı. Çoğu küçük ve orta ölçekli web sitesi için, iyi tasarlanmış bir paylaşımlı IP yapısı hem teknik hem maliyet açısından çok daha mantıklıdır.