Alan Adı

IPv4 Adreslerinin Tükenmesi ve Fiyat Artışı

İçindekiler

IPv4 adreslerinin tükenmesi ve fiyat artışı işletmenizi neden ilgilendiriyor?

Son yıllarda sunucu, VPS veya dedicated tekliflerinde sık sık şu ifadeyi görmeye başladınız: “Ek IPv4 adresi ücretlidir” veya “Her ek IP için aylık X dolar/avro”. Birçok müşterimizle yaptığımız kapasite ve maliyet analizi toplantılarında artık en çok konuşulan kalemlerden biri CPU veya NVMe disk değil, doğrudan IPv4 adres maliyeti oluyor. Özellikle çok sayıda web sitesi barındıran ajanslar, SaaS sağlayıcıları, e‑ticaret firmaları ve e‑posta altyapısı güçlü olan işletmeler için IPv4, sessiz ama giderek pahalılaşan bir bağımlılığa dönüşmüş durumda.

Bu yazıda, IPv4 havuzunun nasıl tükendiğini, fiyatların neden bu kadar hızlı arttığını ve bunun hosting, VPS, dedicated sunucu ve colocation maliyetlerinizi nasıl etkilediğini sahadaki deneyimlerimiz üzerinden netleştireceğiz. Ardından, DCHost olarak biz bu dönemi nasıl yönetiyoruz, siz altyapınızı nasıl planlamalısınız, IPv6’yı nereye konumlandırmalısınız sorularına pratik bir yol haritası çıkaracağız. Amacımız, IPv4 fiyat artışlarını sadece “piyasa böyle” diye kabullenmek yerine, teknik ve finansal olarak yönetilebilir bir çerçeve çizmenize yardımcı olmak.

IPv4 havuzu neden tükendi? (Ve bu süreç gerçekten bitti mi?)

İnternette kullanılan IPv4 adresleri, 32 bitlik bir adres alanına dayanır. Teorik olarak yaklaşık 4,3 milyar benzersiz adres anlamına gelir. 1980’lerde bu sayı akıl almaz büyüklükte görünüyordu; fakat bugün gezegende 8 milyara yaklaşan insan, milyarlarca akıllı telefon, IoT cihazı, bulut sunucular ve kurumsal ağlar olduğunu düşününce bu havuzun neden tükendiği çok daha net anlaşılıyor.

IPv4 adres alanının sınırları ve tarihsel tahsis modeli

IPv4’ün tasarlandığı dönemde, internet bu kadar yaygınlaşacağı öngörülmediği için adresleme oldukça cömert yapıldı. Büyük kurumlara ve üniversitelere devasa bloklar tahsis edildi. Zamanla, bölgesel internet kayıt otoriteleri (RIR) daha sıkı politikalara geçti; ancak geçmişte yapılan büyük tahsisler nedeniyle IPv4 alanı verimsiz parçalanmış durumda.

Özetle:

  • Toplam ~4,3 milyar IPv4 adresi var.
  • Bunların bir kısmı özel ağlar (RFC1918) ve rezervli alanlar için ayrılmış durumda.
  • Kalan küresel yönlendirilebilir alan, yıllar içinde RIR’ler üzerinden dağıtıldı.
  • Bugün itibarıyla büyük RIR’lerin neredeyse tamamı yeni IPv4 tahsisi için “bitti, sadece çok kısıtlı/özel durumlar” moduna geçmiş durumda.

Bu da yeni büyüyen her hosting altyapısının, veri merkezinin, SaaS platformunun IPv4 adresi bulmak için ikincil piyasalara veya kiralama modellerine yönelmesi anlamına geliyor.

Talebi patlatan faktörler: mobil, IoT ve bulutlaşma

IPv4 tüketimini hızlandıran başlıca başlıklar:

  • Akıllı telefonlar ve mobil internet: Milyarlarca cihaz, operatörlerin CGNAT gibi tekniklerle çok yoğun paylaşım yapmasına rağmen, omurga tarafında ciddi IP ihtiyacı doğurdu.
  • IoT cihaz patlaması: Kamera sistemleri, sensörler, akıllı ev cihazları, endüstriyel kontrol cihazları derken, her biri bir şekilde IP adresi tüketen dev bir ekosistem oluştu.
  • Bulut ve sanallaştırma: Her yeni VPS, container altyapısı, mikroservis yapısı; önünde/arkasında reverse proxy, load balancer, gateway derken, adres talebini katladı.
  • Güvenlik ve segregasyon ihtiyaçları: E‑posta, web, yönetim ve replikasyon trafiğini ayrı IP’lere bölmek; blackhole/temiz IP ayrımı yapmak gibi pratikler, tek sunucu başına daha fazla IPv4 isteği doğurdu.

Yani sorun sadece toplam adres sayısının sınırlı olması değil; aynı zamanda büyüme hızının IPv4 tasarımını çoktan geçmiş olması. Bu nedenle, arz tarafı sabitlenmişken, talep her yıl artmaya devam ediyor.

IPv4 piyasasında fiyatlar neden bu kadar yükseldi?

IPv4 adreslerinin tükenmesi, doğal olarak bir piyasa oluşmasına yol açtı. Daha önce ücretsiz veya çok düşük ücretlerle tahsis edilen IP blokları, artık alınıp satılan bir varlık haline geldi. Bu, hosting tarafındaki fiyatları doğrudan etkiliyor.

RIR’lerin sıkılaşan politikaları ve ikincil pazar

Bölgesel kayıt otoriteleri (RIPE NCC, ARIN vb.), IPv4 havuzlarının tükenmesiyle birlikte yeni tahsisleri ciddi ölçüde kısıtladı. Birçok bölgede:

  • Yeni üyeye çok küçük /24 gibi bloklar veriliyor,
  • Mevcut üyeler için ek tahsis kuralları oldukça katı,
  • “Gerçek ihtiyaç” ispatı ve geri alma mekanizmaları daha agresif.

Bu durum, adres ihtiyacı olan operatörleri ve hosting şirketlerini ikincil pazarlara yönlendiriyor. Artık IPv4 blokları, tıpkı bir varlık gibi alınıp kiralanıyor. Blok büyüklüğü, bölge, blok geçmişi (spam/abuse), yönlendirilebilirlik gibi kriterlere göre fiyatlar değişiyor.

Satın alma vs kiralama: Bir IP’nin gerçek maliyeti

Burada sık karıştırılan nokta şu: Birçok kullanıcı sadece “Aylık IP ücreti X” satırını görüyor ama arkadaki gerçek maliyeti göremiyor. Hosting sağlayıcısı açısından baktığınızda:

  • IP bloğunun satın alma ya da uzun vadeli kiralama bedeli,
  • RIR üyelik ve yıllık aidatları,
  • Yönetim, yönlendirme, kayıt, hukuki ve sözleşmesel yükler,
  • IP itibarını korumak için abuse ekibinin harcadığı emek,
  • Spam/RBL gibi durumlarda itibar temizleme süreçleri,

hepsi IP’nin birim maliyetine ekleniyor. DCHost tarafında gördüğümüz tablo, son 3–4 yılda IP başına maliyetin katlanarak arttığı yönünde. Bu artış sadece “adres pahalı” değil; aynı zamanda yönetim ve risk maliyetinin de büyümesinden kaynaklanıyor.

Kur dalgalanması ve bölgesel dengesizlikler

Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeler için tabloyu daha da zorlaştıran unsur, döviz kurlarındaki hareketlilik. IPv4 ticareti büyük ölçüde dolar/avro bazlı olduğu için, kurdaki her oynama doğrudan hosting maliyetlerine yansıyor. Ayrıca bazı bölgelerde IPv4 bloklarına olan talep çok daha fazla olduğu için, blokların fiyatı da buna göre yukarı çekiliyor.

IPv4 fiyat artışının hosting, VPS ve dedicated maliyetlerine etkisi

Gelelim en somut soruya: IPv4 adreslerindeki bu kıtlık ve fiyat yükselişi sizin hosting, VPS, dedicated sunucu ve colocation maliyetlerinizi nasıl etkiliyor?

Paylaşımlı hosting’de IP’den hostname’e geçiş

Eskiden birçok paylaşımlı hosting paketinde “her alan adına ayrı IP” gibi pazarlama söylemleri görürdük. Bugün ise TLS/SNI desteği sayesinde tek IPv4 üzerinde yüzlerce alan adını güvenle barındırmak mümkün. Dolayısıyla:

  • Paylaşımlı hosting’de genellikle özel IPv4 sadece belirli durumlarda (özel uygulamalar, eski yazılımlar, belirli entegrasyonlar) talep ediliyor.
  • Bu talep geldiğinde ise, ek IPv4 adresi çoğu sağlayıcıda ayrı bir ücret kalemi olarak yer alıyor.

DCHost’ta da genel yaklaşımımız, paylaşımlı platformlarda IP’yi verimli kullanmak; sıfır gereksiz IP tüketimi ile mümkün olduğunca çok müşteriyi performanstan ödün vermeden aynı IP üzerinde barındırmak. Bu sayede paket fiyatlarının IP yüzünden kontrolsüz yükselmesinin önüne geçilebiliyor.

VPS ve dedicated sunucularda IP adedi kritik hale geliyor

VPS ve dedicated dünyasında ise tablo farklı. Burada:

  • Her sunucu en az bir yönlendirilebilir IPv4’e ihtiyaç duyuyor.
  • Birçok senaryoda (multi-tenant SaaS, reseller, çoklu SSL gereksinimi, e‑posta ayrı IP, staging/production ayrımı vb.) ek IP talebi geliyor.

IPv4 kıtlığı arttıkça:

  • “Sunucu + sınırsız IP” döneminin sona erdiğini,
  • Her ek IPv4’ün faturalarda ayrı bir satır olarak görünmeye başladığını,
  • Toplam sahip olma maliyetinin (TCO) ciddi kısmını artık IP’nin oluşturduğunu

müşteri görüşmelerinde çok net görüyoruz. Örneğin aynı konfigürasyona sahip iki VPS düşünün: Biri 1 IPv4, diğeri 8 IPv4 kullanıyor. Bugünkü piyasada, 8 IP’li VPS’in sadece IP kalemi, bazen CPU+RAM’den daha pahalı hale gelebiliyor.

E‑posta altyapısı ve IP itibarı: Pahalı, ama kritik

E‑posta altyapısı güçlü olan müşterilerimizde (bülten, transactional mail, pazarlama otomasyonu), IP konusu daha da hassas. Hem IP sayısı artıyor hem de IP itibarını korumak ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Bu alanda, PTR (reverse DNS) kaydının e‑posta teslimine etkisini anlattığımız rehberde ayrıntılı olarak paylaştığımız gibi, kötü yapılandırılmış bir IP’nin spam listelerine düşmesi maliyetleri katlıyor.

Sonuç olarak, e‑posta için ayrılmış IPv4 adresleri hem maddi hem de itibar anlamında değerli bir varlık haline geliyor. DCHost tarafında bu nedenle IP tahsisini ve abuse süreçlerini çok sıkı tutuyoruz; bu da toplam hizmet ücretine teknik olarak yansıyan ama uzun vadede müşteriyi koruyan bir yaklaşım.

IPv4 adreslerini verimli kullanmak için pratik stratejiler

IPv4 adreslerinin tükenmesi, elbette “yapacak bir şey yok, her şeye katlanacağız” anlamına gelmiyor. Doğru mimari ve planlama ile daha az IPv4 ile aynı, hatta daha iyi işi yapmak mümkün. DCHost olarak müşterilerle yaptığımız altyapı tasarım görüşmelerinde en çok önerdiğimiz stratejileri özetleyelim.

1) Tek IP’de çok site: SNI, reverse proxy ve modern TLS

Modern tarayıcıların desteklediği SNI (Server Name Indication) sayesinde, tek bir IPv4 adresinde:

  • Yüzlerce alan adını ayrı SSL sertifikalarıyla sunmak,
  • Reverse proxy (Nginx, HAProxy, Caddy vb.) arkasında farklı backend’lere yönlendirmek,
  • Subdomain ve alt dizin mimarileriyle çok kiracılı SaaS yapıları kurmak

> mümkündür.

Bu yaklaşım, özellikle WordPress, WooCommerce, Laravel, Node.js gibi uygulamaları aynı VPS üzerinde barındıran ajanslar ve geliştiriciler için büyük avantaj sağlar. Tek bir IPv4 ile çok sayıda uygulama yayınlayarak hem IP maliyetini frenler hem de mimariyi sadeleştirirsiniz.

2) NAT ve özel ağlar: Her şeyin dışarıdan görünmesi gerekmiyor

Birçok projede gördüğümüz en büyük israf, her iç sunucuya doğrudan IPv4 atanması. Halbuki çoğu senaryoda:

  • Veritabanı sunucularının,
  • Önbellek servislerinin (Redis, Memcached),
  • Queue/worker node’larının,
  • Yönetim ve monitoring bileşenlerinin

internet tarafından görünür olmasına gerek yok. Bunları özel ağlar (private subnet) ve NAT arkasına alarak sadece ön uç (web, API, load balancer) katmanına gerçek IPv4 verebilir, diğer her şeyi dahili IP’lerle konuşturabilirsiniz.

DCHost altyapısında, çok katmanlı uygulamalarda genellikle şu modeli öneriyoruz:

  • 1–2 adet public IP (örneğin web ve e‑posta için),
  • Arka uç tüm servisler için sadece özel IP,
  • Gerekiyorsa yönetim erişimi için VPN veya bastion host.

Böylece 10+ IP gerektiren bir kurgu, 2–3 IP’ye indirgenebiliyor.

3) E‑posta IP’lerini konsolide etmek ve ısrarla temizlik

E‑posta tarafında sık yaptığımız gözlem: Bir dönem farklı amaçlar için ayrılmış çok sayıda IP, zamanla atıl kalmış ya da düşük hacimli trafiğe düşmüş olabiliyor. Bunları düzenli aralıklarla gözden geçirip:

  • Düşük hacimli ve kritik olmayan mailleri shared bir IP’de birleştirmek,
  • Yüksek hacimli transactional mailler için az sayıda ama çok temiz IP kullanmak,
  • Eski, kirlenmiş ve işe yaramayan IP’lerden vazgeçmek

gerçek maliyeti ciddi oranda düşürüyor. IP reputasyon yönetimi, SPF/DKIM/DMARC ayarları gibi konuları ayrıntılı ele aldığımız e‑posta teslim edilebilirliği rehberine mutlaka göz atmanızı öneririz.

4) IP ihtiyacını önceden projeksiyonla hesaplamak

IPv4 artık “paketin içinde sınırsız” bir kaynak değil. Bu nedenle proje tasarlarken, tıpkı CPU, RAM ve disk gibi IP adreslerini de planlamak gerekiyor. Örneğin bir SaaS ürünü için:

  • Kaç ortamınız var? (dev/stage/prod)
  • Kaç bölgede yayın yapacaksınız?
  • Müşteri başına ayrı IP mi, paylaşımlı IP mi kullanacaksınız?
  • E‑posta IP’leri ayrı mı olacak?

Bu sorulara net yanıt vermeden altyapı kurduğunuzda, birkaç ay sonra “ek IP’ler bütçeyi aştı” sürpriziyle karşılaşmak çok olası. IPv4 maliyetini bütçenize doğru entegre etmek için, IPv4 tükenmesi ve fiyat artışları için hazırladığımız altyapı ve bütçe yol haritası rehberini incelemenizi öneririz.

IPv6: Gerçek çıkış kapısı nerede başlıyor?

IPv4 tarafında yapılabilecek verimlilik hamlelerinin bir sınırı var. Uzun vadede çıkış kapısı açık ve net: IPv6. DCHost olarak da hem kendi omurgamızda hem de müşterilerimizin altyapılarında IPv6 kullanımını agresif şekilde teşvik ediyoruz. Ancak IPv6’nın, “yarın tamamen IPv4’ü bırakıyoruz” değil, dual stack ve kademeli geçiş süreci olduğunu unutmamak gerekiyor.

IPv6’nın sunduğu adres alanı ve pratik avantajlar

IPv6, 128 bitlik adres yapısıyla neredeyse “tükenmez” bir alan sunuyor. Pratikte:

  • Her kullanıcıya, hatta her cihaza devasa bir adres bloğu verilebiliyor.
  • NAT ihtiyacı ortadan kalkıyor; uçtan uca iletişim yeniden mümkün oluyor.
  • Otomatik adres yapılandırma, daha temiz yönlendirme ve güvenlik politikaları uygulanabiliyor.

Bizim açımızdan en kritik nokta ise şu: IPv6 yaygınlaştıkça, IPv4’e olan zorunlu talep görece azalacak, böylece IPv4 fiyatlarındaki baskı uzun vadede dengelenebilecek. Ancak bunun olması için, işletmelerin kendi ağlarını ve uygulamalarını IPv6’ya hazır hale getirmesi gerekiyor.

IPv6 geçiş zamanlaması ve yol haritası

IPv6 geçişi, “bir gece de DNS’e AAAA kaydı ekleyip geçelim” konusu değil. Uygulama, veritabanı, güvenlik duvarı, CDN, e‑posta, loglama ve monitoring gibi birçok bileşenin birlikte düşünülmesi gerekiyor. Bu konuda IPv6 benimseme oranlarındaki artışa göre geçiş zamanlamasını ve yol haritasını anlatan rehberimiz size iyi bir çerçeve sunacaktır.

Özetle önerdiğimiz yaklaşım:

  1. Önce altyapınızın IPv6 desteğini netleştirin (router, firewall, işletim sistemi, kontrol paneli).
  2. Geliştirme ve test ortamlarında IPv6’yı etkinleştirin.
  3. Canlı ortamda öncelikle web ve API katmanında dual stack yayın yapın.
  4. Gözlemleyip, log ve monitoring araçlarınızı IPv6 farkındalıklı hale getirin.
  5. Zamanla dahili servisler, e‑posta ve diğer bileşenleri IPv6 uyumlu hale getirin.

VPS ve dedicated sunucularda IPv6’yı aktif kullanmak

DCHost üzerinde aldığınız VPS veya dedicated sunucularda IPv6’yı aktif ederek, pek çok yükü IPv6 üzerinden taşıyabilir; IPv4’ü daha çok “uyumluluk ve legacy” için kullanabilirsiniz. Örneğin:

  • Ön yüzde hem IPv4 hem IPv6 yayını (dual stack),
  • Backend servisler arası trafiği sadece IPv6 ile konuşturmak,
  • İzleme, yedekleme ve replikasyon trafiğini IPv6’ya taşımak

gibi adımlar hem güvenlik hem de adres yönetimi açısından avantaj sağlar. Bu süreci teknik olarak nasıl yapacağınızı merak ediyorsanız, VPS sunucunuzda IPv6 kurulum ve yapılandırmasını adım adım anlattığımız rehbere göz atabilirsiniz.

DCHost tarafında IPv4 ve IPv6 stratejimiz

DCHost olarak IPv4 ve IPv6’yı ayrı değil, birlikte planlanması gereken bir kaynak havuzu olarak görüyoruz. Son yıllarda IPv4 maliyetlerinin artmasıyla birlikte, hem kendi omurgamızda hem de müşterilere sunduğumuz hizmetlerde şu prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalıyoruz:

  • Minimum gereklilik kadar IPv4: Her sunucuya en az bir IPv4, fazlası için ise gerçek ihtiyaca göre değerlendirme.
  • Varsayılan olarak IPv6 desteği: Mümkün olan her planda IPv6’yı ücretsiz ve varsayılan olarak sunmaya çalışıyoruz.
  • IP itibar yönetimi ve abuse süreçleri: Spam, DDoS, brute force gibi kötüye kullanımlara hızlı müdahale ederek tüm müşterilerimizin IP itibarını koruyoruz.
  • Danışmanlık odaklı yaklaşım: Çok IP isteyen müşterilerde, önce mimariyi masaya yatırıp “Bu kadar IP gerçekten gerekiyor mu?” sorusunu birlikte yanıtlıyoruz.

IPv4 tükenmesi ve fiyat artışları hakkında teoriden pratiğe uzanan daha kapsamlı bir perspektif için, gerçekler, riskler ve çözüm stratejilerini anlattığımız IPv4 rehberimizi de okumanızı tavsiye ederiz.

Örnek senaryolar: Aynı işi daha az IPv4 ile yapmak

Sahada sık karşılaştığımız üç tip senaryo üzerinden, IPv4 fiyat artışına rağmen bütçeyi rayında tutmanın yollarını somutlaştıralım.

Senaryo 1: Ajansın 40+ WordPress sitesini tek VPS’e toplaması

Bir dijital ajans, 40’tan fazla WordPress sitesini farklı hosting hesaplarına dağılmış şekilde yönetiyordu. Her hesapta 1’er IP, toplamda ~20 IPv4 kullanıyorlardı. DCHost’a geçerken:

  • Güçlü bir NVMe VPS üzerinde,
  • Nginx reverse proxy + PHP-FPM mimarisiyle,
  • Tüm siteler tek IPv4 üzerinde SNI ile barındırıldı.

Sadece iki özel durumda (eski bir uygulama ve özel bir entegrasyon) ek IP ayrıldı. Toplam IP sayısı 22’den 3’e düştü. Hem aylık IP maliyeti ciddi oranda azaldı hem de paylaşımlı hosting’den VPS’e geçişte yaşanan performans artışı sitesel anlamda da hissedildi.

Senaryo 2: E‑ticaret altyapısında veritabanını iç ağa taşıyan firma

Orta ölçekli bir e‑ticaret firması, web, veritabanı ve raporlama sunucularını ayrı IP’lerle internete açmıştı. Güvenlik taramalarında riskler görülünce DCHost ile mimari yeniden tasarlandı:

  • Veritabanı ve raporlama sunucuları tamamen özel ağa alındı.
  • Sadece web katmanı ve e‑posta sunucusu için IPv4 tutuldu.
  • İç iletişim IPv6 + özel IPv4 üzerinden sağlandı.

Toplam IPv4 sayısı yarıya indi, saldırı yüzeyi ciddi ölçüde küçüldü. Aynı süreçte, yayına alma öncesi SEO ve performans kontrol listemizi takip ederek hem güvenlik hem hız tarafında kazanım sağladılar.

Senaryo 3: SaaS sağlayıcısının IPv6‑first yaklaşımı

Yeni kurulan bir SaaS şirketi, baştan IPv6’yı ana eksen olarak planladı. DCHost üzerinde:

  • Tüm dahili servisler sadece IPv6 ile konuşturuldu.
  • Ön yüzde dual stack (IPv4+IPv6) yayını yapıldı.
  • IP sayısı çok sınırlı tutuldu, büyüme baskısı IPv4 tarafında minimumda kaldı.

IPv6’yı erken benimsemeleri sayesinde, müşterileri IPv6’ya hazır oldukça, ek IP talebi olmadan sorunsuz ölçeklenebilecek bir mimari kurmuş oldular. Bu yaklaşımla ilgili daha teknik detay arıyorsanız, IPv6‑only VPS üzerinde web sitesi yayınlama rehberimiz size iyi bir başlangıç noktası sunar.

Sonuç: IPv4 pahalı, ama çaresiz değilsiniz

Bugün geldiğimiz noktada, IPv4 adreslerinin tükenmesi ve fiyat artışı kaçınılmaz bir gerçek. Ancak bu, bütçenizin kontrolünü kaybetmeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Doğru mimari, bilinçli IP kullanımı ve kademeli IPv6 geçişiyle:

  • Daha az IPv4 ile aynı işi yapabilir,
  • Gereksiz IP masraflarını kesebilir,
  • Orta–uzun vadede IPv6 ile maliyet baskısını ciddi şekilde azaltabilirsiniz.

DCHost olarak amacımız, size sadece “IP satmak” değil; IP adreslerini bir altyapı kaynağı gibi planlamanıza yardımcı olmak. Yeni bir VPS, dedicated sunucu veya colocation projesi düşünüyorsanız; kaç IPv4’e gerçekten ihtiyaç duyduğunuzu, neleri IPv6 ile çözebileceğinizi ve hangi IP’lerin e‑posta, hangi IP’lerin web için daha mantıklı olduğunu birlikte masaya yatıralım.

İşinizi büyütürken IP maliyetleriyle boğuşmak zorunda değilsiniz. Projenizin detaylarını bizimle paylaşın; IPv4 fiyat artışına rağmen sürdürülebilir, güvenli ve performanslı bir ağ mimarisini birlikte tasarlayalım.

Sıkça Sorulan Sorular

IPv4 adresleri artık bölgesel internet kayıt otoritelerinden (RIR) kolayca ve ucuz şekilde alınamıyor. Yeni IPv4 ihtiyacı büyük ölçüde ikincil piyasalardan veya kiralama yoluyla karşılanıyor. Yani hosting şirketleri IP’yi tıpkı donanım gibi satın alıyor, yıllık aidat ödüyor, itibarını korumak için abuse ekiplerine yatırım yapıyor. Bunların hepsi IP’nin birim maliyetine ekleniyor. Özellikle çok IP isteyen VPS, dedicated ve colocation projelerinde, toplam fatura içinde IP kalemi CPU ve RAM kadar belirleyici hale geliyor. Bu yüzden artık IP’ler, paketlere “otomatik ve sınırsız” eklenen değil, dikkatle planlanan bir kaynak durumunda.

Uzun vadede evet, ama kısa vadede hayır. IPv6, neredeyse tükenmez bir adres alanı sunduğu için teorik olarak IPv4 kıtlığı problemini ortadan kaldırıyor. Ancak hâlâ IPv4 kullanan çok sayıda istemci, uygulama ve servis olduğu için, önümüzdeki yıllarda dual stack (IPv4+IPv6) kaçınılmaz. Bu da bir süre daha IPv4’e ihtiyaç duyacağınız anlamına geliyor. IPv6’yı bugün etkinleştirirseniz; dahili servis trafiğini, yeni uygulamaları ve bazı müşterileri IPv6’ya taşıyabilir, IPv4 talebinizi ciddi şekilde azaltabilirsiniz. Fakat “yarın sadece IPv6’ya geçip IPv4’ü tamamen bırakmak” gerçekçi değil; geçişi aşamalı ve planlı yapmak gerekiyor.

Öncelikle mevcut IP kullanımınızı envanter bazında çıkarın: Hangi IP’de hangi servis çalışıyor, gerçekten dışarıya açık olması gerekiyor mu, birleştirilebilecek alanlar var mı? Web sitelerini tek IP üzerinde SNI ile toplamak, veritabanı ve cache gibi servisleri özel ağa almak, gereksiz e‑posta IP’lerini kapatmak hızlı kazanımlar sağlar. Yeni projelerde IP ihtiyacını baştan planlayın; her sunucuya “alışkanlıktan” ekstra IP vermek yerine, reverse proxy ve NAT ile adresleri verimli kullanın. Ayrıca altyapınıza IPv6 desteği ekleyip yeni trafikleri mümkün olduğunca IPv6 üzerinden koşturursanız, orta vadede hem IP talebiniz hem de bütçe baskınız ciddi oranda azalır.

DCHost’ta IPv4’ü, sınırsız bir pazarlama unsuru değil, dikkatle yönetilmesi gereken kıt bir kaynak olarak görüyoruz. Her VPS veya dedicated sunucuya en az bir IPv4 sağlıyoruz; fazlası talep edildiğinde önce mimariyi birlikte inceliyoruz: Gerçekten ayrı IP’ye ihtiyaç var mı, reverse proxy veya SNI ile aynı IP üzerinde toplanabilir mi, bazı bileşenler sadece özel ağda kalabilir mi? Bu analizden sonra gerçekten gerekli IP sayısını netleştirip tahsis yapıyoruz. Aynı zamanda IP itibarını sıkı şekilde takip ederek spam, DDoS ve kötüye kullanımlara hızlı müdahale ediyoruz. Böylece hem IPv4 havuzumuzu hem de müşterilerimizin itibarını korurken, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir fiyatlandırma sunabiliyoruz.