Siber güvenlik tehditleri artık sadece bankaların, teknoloji devlerinin veya kritik altyapıların sorunu değil. Orta ölçekli bir e-ticaret sitesi, birkaç müşterili bir ajans, bir hukuk bürosu ya da eğitim platformu… DCHost olarak sahada gördüğümüz tablo, ölçekten bağımsız herkesin doğrudan hedef olabildiği yönünde. Özellikle son yıllarda hem saldırı sayısı hem de saldırıların karmaşıklığı belirgin biçimde artmış durumda. Bu artış, yalnızca daha çok saldırgan olmasından değil, saldırı araçlarının ve otomasyonun ucuzlayıp yaygınlaşmasından da kaynaklanıyor.
Bu yazıda “tehditler artıyor” cümlesini tekrar etmekle yetinmeyeceğiz. Gerçekçi bir yerden bakıp şu soruları netleştireceğiz: Hangi saldırı türleri gerçekten yükselişte? İşletmeler bu riski nasıl ölçebilir? Bir ağ ve sunucu altyapısı tehditlerin bugününü ve yarınını kaldıracak şekilde nasıl tasarlanır? Ve en önemlisi; sınırlı bütçeyle, günlük operasyonu kilitlemeden atılabilecek en mantıklı adımlar neler? Daha stratejik bir çerçeve arıyorsanız, ayrıca Siber Güvenlik Tehditleri Artıyor: İşletmeler İçin Gerçekçi Yol Haritası yazımıza da mutlaka göz atmanızı öneririz.
İçindekiler
- 1 Siber güvenlik tehditleri neden bu kadar hızlı artıyor?
- 2 En çok karşılaştığımız saldırı türleri
- 3 Artan tehditlere karşı temel güvenlik mimarisi
- 4 Sunucu ve hosting tarafında neleri yeniden düşünmelisiniz?
- 4.1 Doğru altyapı modeli: Paylaşımlı mı, VPS mi, dedicated mı?
- 4.2 Sunucu sertleştirme: Varsayılanları bırakmayın
- 4.3 Web uygulaması güvenliği: WAF, güvenlik başlıkları ve uygulama ayarları
- 4.4 WordPress ve popüler CMS’ler için özel önlemler
- 4.5 Yedekleme ve felaket kurtarma: Fidye yazılımı sonrası hayatta kalma planı
- 5 İşletmeler için uygulanabilir güvenlik yol haritası
- 6 DCHost olarak neleri standart hale getiriyoruz?
- 7 Sonuç: Tehditler artıyor, peki siz ne yapacaksınız?
Siber güvenlik tehditleri neden bu kadar hızlı artıyor?
Tehdit sayısının artmasını tek bir nedene bağlamak gerçekçi olmaz. Sahada gördüğümüz birkaç ana etken var ve bunlar bir araya geldiğinde tabloyu açıklıyor:
- Dijitalleşmenin hızlanması: İş süreçleri, ödeme sistemleri, müşteri ilişkileri, hatta insan kaynakları bile web tabanlı uygulamalara taşındı. Saldırganın tarayacağı, brute-force deneyeceği, zafiyet arayacağı yüzlerce yeni kapı açıldı.
- Uzaktan çalışma ve hibrit modeller: Evden, kafeden, mobil bağlantıdan erişen çalışan sayısı arttıkça, kontrol edemediğiniz uç noktaların sayısı da artıyor. Zayıf Wi-Fi şifreleri, güncellenmemiş kişisel bilgisayarlar, ortak kullanılan cihazlar yeni riskler yaratıyor.
- Saldırı araçlarının kolaylaşması: Bugün gelişmiş siber saldırılar için üst düzey teknik bilgi şart değil. Hazır araçlar, otomatik tarama ve istismar çerçeveleri, karanlık pazarlarda satılan hizmetler; teknik kapasitesi sınırlı kişilerin bile ciddi saldırılar yapabilmesini sağlıyor.
- Verinin para değerinin artması: Müşteri veri tabanları, kredi kartı bilgileri, tıbbi kayıtlar, ticari sırlar… Her biri doğrudan paraya çevrilebilen, fidye için kullanılabilen veya karaborsada satılabilen varlıklar.
- Yanlış yapılandırmaların çoğalması: Yeni sistemler hızla devreye alınıyor, ama çoğu zaman güvenlik tasarımı en sona bırakılıyor. “Sonra sertleştiririz” denilen test ortamları canlıya taşınıyor, açık yönetim panelleri internetten erişilebilir kalıyor.
Sonuç: Tehditler sadece artmıyor, aynı zamanda daha ucuz, daha otomatik ve daha yaygın hale geliyor. Bu yüzden artık “kimse bizi hedef almaz” cümlesi, risk yönetimi açısından tehlikeli bir varsayım.
En çok karşılaştığımız saldırı türleri
DCHost tarafında logları, olay kayıtlarını, firewall uyarılarını incelediğimizde belirli saldırı kalıplarının öne çıktığını görüyoruz. Tehdit manzarasını net görmek, hangi savunma katmanına ne kadar yatırım yapacağınızı planlamanıza yardımcı olacaktır.
Kimlik bilgisi hırsızlığı ve phishing
İşin başlangıç noktası çoğu zaman bir parola. Saldırganın amacı; yönetim paneli, e-posta hesabı, VPN ya da uzak masaüstü gibi kritik erişim noktalarına sızmak. Bunu da üç temel yöntemle yapıyorlar:
- Phishing (oltalama) e-postaları: Kargo bildirimi, sahte bankacılık uyarısı, fatura hatırlatması, hatta IT departmanı mesajı kılığında gelen e-postalarla kullanıcıdan şifre isteniyor.
- Brute-force ve credential stuffing: Sızdırılmış kullanıcı adı/şifre listeleri otomatik araçlarla sunucu giriş ekranlarında deneniyor. Zayıf veya tekrar kullanılan şifreler burada ilk düşenler oluyor.
- Sahte giriş sayfaları: Gerçek siteye neredeyse birebir benzeyen formlar üzerinden kullanıcı bilgileri toplanıyor.
Bu tür saldırılara karşı en etkili savunma; güçlü parola politikası, iki faktörlü kimlik doğrulama, kimlik tabanlı erişim kuralları ve kullanıcı farkındalık eğitimlerinin birleşimidir. Özellikle yönetim panellerine, SSH/RDP oturumlarına ekstra doğrulama katmanları koymadan “güvendeyiz” demek bugün için iddialı olur.
Fidye yazılımları ve veri şantajı
Fidye yazılımları artık sadece dosyalarınızı şifrelemiyor; verilerinizi dışarı çıkarıp, yayınlamakla da şantaj yapıyor. Bu iki aşamalı model yüzünden “yedekten geri dönerim” cümlesi tek başına yetmiyor, çünkü veri sızıntısının hukuki ve itibar boyutu devam ediyor.
Sahayı incelediğimizde, fidye yazılımlarının genellikle üç giriş noktasını kullandığını görüyoruz:
- Güncellenmemiş VPN cihazları ve uzak erişim kapıları
- Zayıf korunan RDP/SSH servisleri
- Phishing yoluyla ele geçirilen kullanıcı hesapları
Bu tehdit türüne karşı 3-2-1 yedekleme stratejisi, izole yedekler ve imzalanmış, değiştirilemez (immutable) yedek depolama seçenekleri kritik. Bu konuda detaylı bir çerçeve arıyorsanız 3-2-1 yedekleme stratejisi rehberimizde cPanel, Plesk ve VPS ortamlarında pratik kurulum adımlarını anlattık.
DDoS saldırıları ve hizmet kesintisi
DDoS (Distributed Denial of Service) saldırıları, amiyane tabirle sitenize, API’nize veya oyun sunucunuza “kontrolsüz trafik yığma” saldırılarıdır. Amaç, hizmeti meşru kullanıcılara kapatmak, altyapıyı yormak, hatta bazı durumlarda bu kargaşa içinde başka zafiyetlerden içeri sızmaktır.
DDoS saldırılarının artmasının iki temel sebebi var: Botnet’lerin ucuzlaması ve “hizmet olarak saldırı” modelinin yaygınlaşması. Bugün teknik bilgisi kısıtlı biri bile, birkaç tıklamayla belli bir hedefe ciddi DDoS trafiği yöneltebiliyor.
Bu konuda daha odaklı bir okuma için DDoS saldırılarının neden yükseldiğini anlattığımız yazımızı ve DDoS nedir, web sitenizi nasıl korursunuz rehberimizi öneririz.
Web uygulaması zafiyetleri: SQL Injection, XSS ve diğerleri
Birçok saldırgan, önce otomatik tarayıcılarla yüzlerce domain’i tarayıp, ardından zafiyet bulduğu hedeflere odaklanıyor. En sık karşılaşılan açıklar ise:
- SQL Injection: Kullanıcı girdileri doğru filtrelenmediğinde veritabanına zararlı komut gönderilmesi.
- XSS (Cross-Site Scripting): Ziyaretçilerin tarayıcısında zararlı JavaScript kodu çalıştırılması.
- Dosya yükleme açıkları: Zararlı script’lerin resim veya belge gibi sisteme yüklenmesi.
- Yetkilendirme ve oturum yönetimi hataları: Kullanıcının rolünden fazlasını yapabilmesi, oturumu ele geçirmeye açık çerez ayarları.
Bu alan, özellikle WordPress, Laravel, özel PHP/Node.js uygulamaları için kritik. HTTP güvenlik başlıkları, WAF (Web Application Firewall) kuralları ve doğru sunucu yapılandırması bu tabloyu önemli ölçüde iyileştiriyor. Ayrıntılı bir teknik çerçeve için HTTP güvenlik başlıkları rehberimize göz atmanızı tavsiye ederiz.
İç tehditler ve yanlış yapılandırmalar
Siber güvenlik dendiğinde çoğu kişi gözünü dışarı çeviriyor; ama en az dış tehditler kadar kritik olan bir başlık da iç riskler ve insan hatası. DCHost’ta gördüğümüz birçok vakada sorun şu başlıklardan kaynaklanıyor:
- Gereğinden fazla yetkiye sahip kullanıcı hesapları
- Eski çalışanların kapatılmamış erişimleri
- Production verilerinin test ortamlarına kontrolsüz taşınması
- Yanlış yapılandırılmış güvenlik grupları ve firewall kuralları
Bu riskler için “minimum yetki”, düzenli erişim gözden geçirmeleri ve değişiklik yönetimi (change management) süreçleri en az teknik çözümler kadar önemli.
Artan tehditlere karşı temel güvenlik mimarisi
Tehditler artarken, savunma tarafında da daha olgunlaşmış bazı yaklaşımlar artık yaygınlaşıyor. İşin özü, tek bir büyük güvenlik duvarına değil, birden fazla savunma katmanının birlikte çalışmasına güvenmekten geçiyor.
Katmanlı güvenlik yaklaşımı
Katmanlı güvenlik (defense in depth), bir saldırganın hedefe ulaşmadan önce geçmek zorunda olduğu bir dizi bariyer oluşturmak anlamına gelir. Örneğin:
- Ağ katmanında firewall ve DDoS koruması
- Uygulama katmanında WAF, rate limiting, input validation
- Kimlik katmanında MFA, IP kısıtlamaları, rol bazlı erişim
- Veri katmanında şifreleme, ayrık yedekleme, erişim log’ları
Buradaki amaç, “tek bir noktadaki” hata veya açıklığın tüm sistemi çökertmesini engellemektir. Örneğin WAF kuralınız yanlıştır ama veritabanı şifrelemesi ve ayrık yedekleriniz sağlamsa, fidye yazılımı vakasını çok daha az hasarla atlatabilirsiniz.
Sıfır güven (Zero Trust) prensipleri
Zero Trust yaklaşımının temel cümlesi şudur: “Ağın içindekine de dışındakine de varsayılan olarak güvenme.” İşin pratiğe dökülmüş hali ise şunları içeriyor:
- Her erişim isteğini kimlik, cihaz ve bağlam (lokasyon, saat, IP vb.) üzerinden doğrulamak
- Uygulamalar ve servisler arası trafiği de doğrulamak (mTLS, servis mesh, kısıtlı API izinleri)
- Geniş VPN tünelleri yerine, uygulama bazlı erişim kurgulamak
Zero Trust, özellikle uzaktan çalışan ekipler, mikro servis mimarileri ve çoklu veri merkezi/sunucu senaryolarında tehdit yüzeyini ciddi ölçüde daraltan bir yaklaşım.
Ağ segmentasyonu ve mikro segmentasyon
Tek bir düz network yerine, rol ve risklere göre bölünmüş bir ağ tasarımı kurmak, bir saldırgan içeri sızsa bile ilerlemesini zorlaştırır. Örneğin:
- Veritabanı sunucularını sadece uygulama sunucularının erişebildiği ayrı bir VLAN’da toplamak
- Yönetim panelleri, izleme sistemleri, yedek depolama sunucuları için ayrı yönetim ağı kurmak
- Geliştirme/staging ortamını production’dan kesin çizgilerle ayırmak
DCHost ortamlarında sıkça önerdiğimiz bir model; web + uygulama + veritabanı katmanlarını farklı sunucular ve ağ kurallarıyla ayırmak. Bu, hem performansı hem de güvenliği aynı anda iyileştiriyor.
Sunucu ve hosting tarafında neleri yeniden düşünmelisiniz?
Siber tehditler artarken, kullandığınız hosting modelini ve sunucu mimarisini gözden geçirmek kaçınılmaz hale geliyor. paylaşımlı hosting’den VPS’e, dedicated sunucudan colocation’a kadar her modelin ayrı sorumluluk alanları ve güvenlik ihtiyaçları var.
Doğru altyapı modeli: Paylaşımlı mı, VPS mi, dedicated mı?
Güvenlik perspektifinden baktığımızda:
- Paylaşımlı hosting: Küçük siteler için pratik ve ekonomik. Ancak işletme kritik uygulamalar, hassas veri barındıran sistemler veya özelleştirilmiş güvenlik politikaları gerektiren projeler için kısıtlayıcı olabilir.
- VPS (Sanal sunucu): İzole kaynaklar ve root erişimi sayesinde güvenlik sertleştirmesini daha ayrıntılı yapabilirsiniz. Özellikle firewall, WAF, izleme ve loglama için esneklik sağlar.
- Dedicated sunucu / colocation: Donanımı tamamen size ait olan veya sizin getirdiğiniz senaryoda, ağ topolojisinden disk şifrelemesine kadar her şeyi ince ayarla kurma şansınız olur; ama sorumluluk ve yönetim ihtiyacı da artar.
Bu dengeyi anlamak için Dedicated sunucu mu VPS mi, hangisi işinize yarar yazımızda hem performans hem de güvenlik açısından karşılaştırmalı bir çerçeve sunmuştuk.
Sunucu sertleştirme: Varsayılanları bırakmayın
Yeni kurulan bir VPS veya dedicated sunucu, kutudan çıktığı haliyle genellikle güvenlik açısından zayıftır. DCHost tarafında en sık vurguladığımız sertleştirme adımlarından bazıları şunlar:
- SSH/RDP portlarını ve kimlik doğrulama yöntemlerini sertleştirmek
- Gereksiz servis ve portları kapatmak
- UFW/nftables gibi araçlarla temel firewall kurallarını tanımlamak
- Fail2ban tarzı araçlarla brute-force girişimlerini otomatik engellemek
- Düzenli güvenlik güncellemeleri ve kernel yamalarını otomatize etmek
Bu konuda adım adım ilerlemek isterseniz, VPS sunucu güvenliği rehberimizde pratik ve uygulanabilir bir kontrol listesi paylaştık.
Web uygulaması güvenliği: WAF, güvenlik başlıkları ve uygulama ayarları
Uygulama katmanını korumadan sadece ağ katmanındaki firewall’a güvenmek artık yeterli değil. Özellikle WordPress, WooCommerce ve benzeri CMS’ler için şu adımlar büyük fark yaratıyor:
- ModSecurity + OWASP CRS gibi bir WAF katmanı eklemek
- Rate limiting ile login ve API uç noktalarını sınırlamak
- HSTS, CSP, X-Frame-Options, X-Content-Type-Options gibi HTTP güvenlik başlıklarını doğru konfigüre etmek
- Yönetim URL’lerini gizlemek veya IP/MFA ile sınırlandırmak
Bu başlıkların her birini tek tek ele aldığımız HTTP güvenlik başlıkları rehberimiz ve ModSecurity + OWASP CRS ile WAF rehberimiz teknik detaylar için iyi referans olacaktır.
WordPress ve popüler CMS’ler için özel önlemler
Siber saldırı istatistiklerine baktığımızda, popüler CMS’lerin hem büyük bir hedef hem de iyi korunmadığında kolay bir giriş noktası olduğunu görüyoruz. DCHost olarak WordPress için özellikle şu hataları sık görüyoruz:
- Güncellenmeyen çekirdek, tema ve eklentiler
- Güvenlik eklentilerinin yanlış veya eksik konfigürasyonu
- wp-admin ve wp-login.php sayfalarına sınırsız erişim
- Zayıf dosya izinleri ve açık bırakılmış debug ayarları
Tüm bunları sistematik şekilde ele almak için hazırladığımız WordPress güvenlik sertleştirme kontrol listesi, dosya izinlerinden firewall ayarlarına kadar kapsamlı bir rehber sunuyor.
Yedekleme ve felaket kurtarma: Fidye yazılımı sonrası hayatta kalma planı
Artan siber tehditler karşısında, yedekleme politikanız fiilen sizin “son savunma hattınız”. Sağlam bir plan şu özellikleri içermeli:
- Üretim ortamından mantıksal olarak ayrılmış yedek lokasyonu
- Düzenli otomatik yedekleme ve periyodik geri yükleme testleri
- Yedeklerin bütünlüğünü doğrulayan mekanizmalar
- Yedek erişim yetkilerinin sıkı kontrolü ve loglanması
Fidye yazılımı senaryosunda, çoğu işletmenin gerçek farkı yedeklerinin kalitesi ve geri dönüş hızları belirliyor. Bu konuya özel ilgi duyuyorsanız, S3 uyumlu depolama ve object lock gibi gelişmiş teknikleri anlattığımız S3 ve felaket kurtarma odaklı rehberlerimiz de size yol gösterebilir.
İşletmeler için uygulanabilir güvenlik yol haritası
Tehditlerin arttığını bilmek tek başına işe yaramıyor; önemli olan, bunu somut adımlara dökebilmek. Burada, DCHost’ta müşterilerle çalışırken sıklıkla kullandığımız, pratik bir 3 aşamalı yaklaşımı paylaşalım.
1. Aşama (0–30 gün): Envanter ve temel hijyen
İlk 30 günün hedefi, “neredeyiz ve en büyük açıklarımız nerede?” sorularını yanıtlamak olmalı:
- Tüm domain, sunucu, uygulama ve entegrasyon envanterini çıkarın.
- Tüm yönetim panelleri, SSH/RDP, veritabanı erişimleri için güçlü şifre + MFA zorunlu hale getirin.
- Güncellemeleri uygulayın: İşletim sistemi, panel yazılımı, uygulama çatıları, eklentiler.
- Temel firewall kurallarını belirleyip gereksiz portları kapatın.
Bu aşamada bile, doğru yapılan birkaç hamleyle risklerin önemli bölümünü bertaraf edebilirsiniz. Daha stratejik bir çerçeve için Siber güvenlik tehditlerinde artış abartı mı yazımızda “nereden başlamalıyız?” sorusuna geniş bir perspektiften yanıt verdik.
2. Aşama (30–90 gün): İzleme, loglama ve görünürlük
Bir saldırıyı önleyemediğinizde bile erken fark etmek çok şey değiştirir. Bu aşamada odaklanmanız gerekenler:
- Sunucu, uygulama ve güvenlik duvarı loglarının merkezi toplanması
- Şüpheli login denemeleri, başarısız MFA, beklenmeyen IP’ler için uyarı kuralları
- Kaynak kullanımındaki ani sıçramalar (CPU, IO, trafik) için alarm eşiği tanımları
- En azından kritik sistemler için 7/24 temel izleme (uptime, yanıt süresi, sertifika süresi vb.)
DCHost ortamlarında, müşterilerimizin log ve izleme altyapılarını sade ama etkili çözümlerle kurmalarına sıkça destek oluyoruz. Önemli olan, tamamen mükemmel bir SIEM kurmak değil; en kritik sinyalleri hızlıca yakalayacağınız bir temel düzeyi garanti altına almak.
3. Aşama (90 gün ve sonrası): Süreçler, eğitim ve olgunlaşma
Güvenlik bir kere çözüp rafa kaldıracağınız bir proje değil, canlı bir süreç. 90 günden sonra odağı şu başlıklara kaydırmak mantıklı:
- Değişiklik yönetimi: Production’a çıkan her değişikliğin güvenlik etkisi değerlendirilsin.
- Erişim gözden geçirme: 3–6 ayda bir tüm erişim listeleri tazelensin.
- Personel eğitimi: Özellikle phishing ve parola hijyeni konusunda düzenli hatırlatmalar.
- Felaket senaryoları tatbikatı: “Veritabanımız şifrelendi, ne yapıyoruz?” sorusuna pratik yanıtlar.
Daha geniş bir kurumsal perspektif arıyorsanız, işletmeler için gerçekçi yol haritası yazımız bu aşamaları yönetim diliyle anlatan tamamlayıcı bir rehber niteliğinde.
DCHost olarak neleri standart hale getiriyoruz?
DCHost’ta, sunucu ve barındırma hizmetlerini tasarlarken temel varsayımımız şu: Tehditler artmaya devam edecek, mimari buna göre olgun olmalı. Bu yüzden birçok güvenlik bileşenini altyapının doğal parçası haline getirmeye özen gösteriyoruz.
- Güvenli veri merkezi altyapısı: Fiziksel erişim kontrolleri, ağ segmentasyonu, yedekli güç ve bağlantı sistemleri sayesinde sunucularınızın barındığı katman güvenli ve dayanıklı bir yapı üzerine kurulu.
- Güçlü ağ politikaları: Müşterilerimizin talebi doğrultusunda, DDoS koruması, gelişmiş firewall kuralları ve özel ağ tasarımlarıyla, saldırı yüzeyini barındırma katmanında minimize etmeye odaklanıyoruz.
- Yedekleme ve felaket kurtarma seçenekleri: 3-2-1 stratejisine uyumlu olacak şekilde, otomatik yedekler, ayrık depolama ve geri yükleme testlerinde müşterilerimizin yanında oluyoruz.
- VPS ve dedicated sunucularda sertleştirme rehberliği: Kimi müşteriler tam yönetilen hizmet isterken, kimi kendi sunucusunu yönetmeyi tercih ediyor. Her iki senaryoda da güvenlik sertleştirmesi konusunda net dokümantasyon ve pratik destek sunmaya özen gösteriyoruz.
- WordPress ve popüler CMS’ler için en iyi pratikler: WordPress güvenlik, performans ve yedekleme tarafında onlarca rehber hazırlamamızın sebebi tam olarak bu: Saha deneyimini doğrudan paylaşmak.
Özellikle uygulama barındırma, e-ticaret, kurumsal web siteleri ve özel yazılım projelerinde, DCHost ekibi olarak altyapıyı yalnızca “çalışsın” diye değil, güvenli ve sürdürülebilir olsun diye tasarlıyoruz.
Sonuç: Tehditler artıyor, peki siz ne yapacaksınız?
Siber güvenlik tehditlerinin arttığı konusunda artık kimsenin şüphesi yok. Ancak bu gerçeğin üzerine ne inşa edeceğiniz size kalmış. İki uç senaryo var: Ya bu tabloyu görmezden gelip “bize bir şey olmaz” demeye devam edebilirsiniz, ya da işletmenizin ölçeğine uygun, adım adım ilerleyen bir güvenlik yol haritası oluşturursunuz.
Bu yazıda; artan tehditlerin nedenlerini, en sık karşılaşılan saldırı türlerini, sunucu ve hosting tarafında atılması gereken somut adımları ve uygulanabilir bir güvenlik yol haritasını mümkün olduğunca teknik ama anlaşılır bir dille özetlemeye çalıştık. Daha derine inmek isterseniz, sunucu ve hosting tarafında neler yapmanız gerektiğini anlattığımız kapsamlı rehber iyi bir sonraki adım olacaktır.
Eğer “nereden başlamalıyım, hangi sunucu modelinde hangi öncelikleri almalıyım, mevcut yapımı nasıl güçlendiririm?” soruları kafanızı kurcalıyorsa, DCHost ekibiyle detaylı bir değerlendirme yapmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Mevcut altyapınızı birlikte gözden geçirip; ağ tasarımından yedeklemeye, WAF kurallarından erişim politikalarına kadar pratik ve uygulanabilir bir plan çıkarabiliriz. Tehditler artmaya devam edecek; önemli olan, altyapınızın bu dalgayı soğukkanlılıkla karşılayacak şekilde tasarlanmış olması.
