Hosting

Veri Merkezi Sürdürülebilirliği: Enerji, Maliyet ve Performansı Birlikte Yönetmek

Veri merkezi sürdürülebilirliği neden masaya gelmek zorunda?

Veri merkezleri artık sadece IT departmanının konusu değil; finans, pazarlama ve sürdürülebilirlik ekiplerinin ortak gündemi. Çünkü her yeni uygulama, her yeni kampanya ve her eklenen kullanıcı, arka planda daha fazla sunucu, daha yüksek enerji tüketimi ve dolaylı olarak daha yüksek karbon ayak izi anlamına geliyor. İşletmeler bir yandan dijitalleşme yarışında geri kalmak istemiyor, diğer yandan enerji maliyetleri ve regülasyon baskıları hızla artıyor. Bu gerilim noktası da bizi doğrudan veri merkezi sürdürülebilirliği kavramına getiriyor.

DCHost tarafında yaptığımız kapasite planlama ve maliyet analizlerinde son yıllarda şu tabloyu çok sık görüyoruz: Aynı iş yükünü, daha iyi seçilmiş donanım, doğru boyutlandırma ve akıllı yazılımsal optimizasyonlarla %20–40 daha az enerjiyle çalıştırmak çoğu zaman mümkün. Buradaki kritik nokta, sürdürülebilirliği sadece “yeşil enerji” başlığına sıkıştırmamak. Bina mimarisinden soğutmaya, sunucu seçiminden ağ protokollerine, yazılım mimarisinden yaşam döngüsü yönetimine kadar uçtan uca bir bakış gerekiyor. Bu yazıda hem kavramsal çerçeveyi hem de pratikte uygulanabilir adımları; yani DCHost olarak kendi veri merkezi tasarım ve işletim kararlarımızda dikkate aldığımız yaklaşımı ayrıntılı biçimde ele alacağız.

Temel metrikler: PUE, WUE, CUE ve ölçmeden yönetememe gerçeği

Veri merkezi sürdürülebilirliğini konuşurken ilk karşımıza çıkan kavramlar PUE, WUE ve CUE. Kısaca üzerinden geçelim:

  • PUE (Power Usage Effectiveness): Veri merkezinin toplam çektiği enerjinin, IT ekipmanına (sunucular, depolama, ağ) giden enerjiye oranı. İdeal olan 1,0’a yaklaşmaktır. 1,5 PUE demek, IT için 1 kWh harcarken, soğutma ve diğer altyapı için 0,5 kWh harcıyorsunuz demektir.
  • WUE (Water Usage Effectiveness): Özellikle suyla soğutma yapan tesisler için, birim IT enerjisi başına su tüketimi. Su stresi yüksek bölgelerde kritik bir metrik.
  • CUE (Carbon Usage Effectiveness): Birim IT enerjisi başına atmosfere salınan karbondioksit eşdeğeri miktarını ifade eder. Şebeke elektriğinin karbon yoğunluğuna doğrudan bağlıdır.

Bu metrikler ilk bakışta teorik gibi gelebilir; ancak kapasite planlama toplantılarında önümüze gelen faturalarla birlikte oldukça somutlaşıyor. Aynı iş yükünü, PUE değeri 1,8 olan bir veri merkezinde çalıştırmakla, 1,3 seviyesinde çalıştırmak arasında büyük fark var. Hem enerji maliyeti hem de sürdürülebilirlik raporlarındaki ayak izinizi ciddi anlamda etkiliyor. Veri merkezlerinin temel çalışma prensiplerini daha yakından anlamak için, veri merkezinin temel bileşenlerini anlattığımız rehbere de göz atabilirsiniz.

Altyapı seviyesinde sürdürülebilirlik: Bina, güç ve soğutma

Veri merkezi sürdürülebilirliğinin en görünmeyen, ama etkisi en büyük parçalarından biri fiziksel altyapıdır. Biz DCHost olarak yeni bir kapasite planlarken, ilk tartıştığımız şey genelde “kaç vCPU satarız?” olmuyor; binanın yapısı, enerji altyapısı ve soğutma seçenekleri masaya geliyor. Çünkü burada yapılan iyi ya da kötü bir tercih, yıllara yayılan enerji tüketimini doğrudan belirliyor.

Enerji tarafı: Şebeke, yenilenebilir kaynaklar ve UPS mimarisi

Enerji tarafında sürdürülebilirliği etkileyen başlıca faktörler şunlar:

  • Yüksek verimli UPS ve güç dağıtımı: Çift dönüşümlü UPS mimarilerinin verimliliği, yük oranına göre ciddi değişir. Modern, yüksek verimli UPS sistemleri ve doğru boyutlandırma ile %2–5 arası ek tasarruf mümkündür.
  • Yenilenebilir enerji anlaşmaları: Bazı bölgelerde yenilenebilir kaynaklardan üretilmiş elektrik için özel sözleşmeler yapılabiliyor. Bu, CUE değerini aşağı çekerken, regülasyonlar karşısında da ciddi avantaj sağlıyor.
  • Akıllı güç yönetimi: Sunucu rafı bazında güç izleme, over-subscription kararları ve pik yük planlaması ile hem maliyet hem de sürdürülebilirlik tarafında kazanımlar elde ediliyor.

DCHost içindeki tartışmalarda, çoğu zaman “daha fazla kapasite mi, daha yüksek verimlilik mi?” sorusunu konuşuruz. Özellikle colocation müşterilerimiz için, raf başına tanımlanan güç limitleri hem maliyet hem de sürdürülebilirlik perspektifinde kritik hâle geliyor.

Soğutma stratejileri: Sıcak-soğuk koridor, free cooling ve sıvı soğutma

Enerjinin önemli bir kısmı soğutmaya gider. Bu yüzden veri merkezi sürdürülebilirliğinde soğutma tasarımı baş roldedir:

  • Sıcak-soğuk koridor tasarımı: Rafları karşılıklı yerleştirerek soğuk havayı önden verip, sıcak havayı arkadan toplamak temel prensip. Basit görünüyor ama doğru uygulandığında PUE üzerinde hissedilir etkisi var.
  • Free cooling: Dış ortam sıcaklığının uygun olduğu zamanlarda, klasik chiller’lar yerine dış havayı kullanarak soğutma yapılması. İklime bağlı olarak yılın önemli bir kısmında ciddi tasarruf sağlar.
  • Sıvı soğutma ve yüksek yoğunluklu raflar: Özellikle GPU yoğun AI iş yüklerinde, hava soğutmanın limitlerine yaklaşılıyor. Sıvı soğutma çözümleri, yoğun watt/m² yüklerini daha verimli taşıyabiliyor.

Veri merkezi genişlemelerinde ve AI talebinin arttığı senaryolarda, bu soğutma stratejilerinin doğru kombinasyonu hayati önemde. Bu bağlamda, veri merkezi genişlemeleri ve AI talebini ele aldığımız yazıda da benzer dinamikleri detaylandırıyoruz.

BT ekipmanı seviyesinde sürdürülebilirlik: Sunucu, depolama ve ağ

Altyapı ne kadar verimli olursa olsun, sunucu ve depolama tarafında yanlış tercihler yapıldığında tablo hızla bozuluyor. Burada amaç, performans / watt oranını mümkün olduğunca yukarı çekmek ve kullanım oranlarını optimize etmek.

Donanım seçiminde verimlilik kriterleri

BT ekipmanı alırken sürdürülebilirlik perspektifinden dikkat ettiğimiz bazı noktalar:

  • Modern işlemci mimarileri: Yeni nesil CPU’lar, aynı işi daha az watt ile yapabiliyor. Özellikle yoğun sanallaştırma ve konteyner altyapılarında bu fark çok net hissediliyor.
  • NVMe tabanlı depolama: NVMe diskler sadece daha hızlı değil, IOPS başına enerji tüketimi tarafında da klasik HDD’lere göre çok daha verimliler. NVMe VPS altyapısının performans ve verimlilik avantajlarını anlattığımız rehberde bu farkı rakamlarla da konuşuyoruz.
  • Yüksek verimli güç kaynakları: Sunucu PSU’larında 80+ Platinum/Titanium sınıfı çözümlerle, özellikle kısmi yük altında verimlilik önemli oranda artıyor.
  • Yoğunluk: Daha az fiziksel sunucuyla aynı hesaplama gücünü sağlayabilmek (yüksek yoğunluklu blade veya 1U/2U çözümler) hem alan hem de soğutma açısından kazanç sağlar.

Sanalizasyon, konsolidasyon ve doğru boyutlandırma

Sürdürülebilirlik tarafında en büyük kazanımlar genelde donanımı değiştirmeden, iş yüklerini doğru yerleştirerek elde edilir:

  • Sanal sunucularla konsolidasyon: Düşük kullanım oranlı fiziksel sunucuları, sanallaştırma veya konteyner mimarileriyle birleştirmek, ortalama kullanım oranını artırır ve toplam enerji tüketimini düşürür.
  • Doğru boyutlandırma: İş yüklerini gereğinden büyük CPU/RAM profillerine oturtmak, hem fatura hem de sürdürülebilirlik açısından israf demektir. VPS boyutlandırma ve kaynak planlama rehberimizde bu dengeyi maliyet perspektifinden anlatsak da, aslında enerji verimliliğiyle de bire bir ilişkili.
  • Otomatik ölçeklendirme ve gece modu: Trafiğin düşük olduğu saatlerde bazı iş yüklerini küçültmek veya durdurmak, toplam tüketimi ciddi şekilde azaltır. Özellikle geliştirme/test ortamlarında bu yaklaşım çok etkilidir.

Biz DCHost olarak, müşterilerle yaptığımız mimari tasarım görüşmelerinde, sadece “kaç GB RAM?” sorusunu değil, kullanım modeli, pik saatler, veri tabanı erişim şekli gibi detayları da soruyoruz. Çünkü sürdürülebilir mimari ancak bu bütünsel bakışla kurulabiliyor.

Operasyonel sürdürülebilirlik: İzleme, otomasyon ve yaşam döngüsü yönetimi

Donanım ve altyapı kararları ilk adımdır; asıl sürdürülebilirlik kazanımı ise günlük operasyonların nasıl yürütüldüğünde saklıdır. İzlemediğiniz hiçbir şeyi optimize edemezsiniz; otomasyon kurmadığınız hiçbir süreç uzun vadede sürdürülebilir kalmaz.

İzleme metrikleri ve pratik gösterge tablosu

Sürdürülebilirlik açısından anlamlı bir izleme seti için aşağıdaki metrikleri düzenli görmenizi öneririz:

  • Raf ve oda bazında anlık ve ortalama güç tüketimi (kW, kWh)
  • Soğutma giriş/çıkış sıcaklıkları, nem değerleri
  • Sunucu bazında CPU, RAM ve disk kullanım oranları
  • Sanallaştırma ortamında fiziksel/sanal yoğunluk oranları (consolidation ratio)
  • Ağ trafiği paterni (pik saatler, gereksiz veri transferleri)

VPS veya dedicated sunucu tarafında da benzer mantık geçerli. VPS izleme ve alarm kurulumunu anlattığımız rehberde performans ve kesintisizliği odakta tutsak da, aynı veriler sürdürülebilirlik optimizasyonu için de kullanılabilir.

Yaşam döngüsü yönetimi: Yenileme, yeniden kullanım ve geri dönüşüm

Sürdürülebilir bir veri merkezi stratejisinde donanımın tüm yaşam döngüsünü düşünmek gerekiyor:

  • Donanım yenileme politikaları: Çok erken yenilemek, üretim kaynaklı karbon ayak izini artırır; çok geç yenilemek ise performans/watt oranını düşürür. Burada ısı ve arıza oranları, üretici destek süreleri ve enerji verimliliği birlikte değerlendirilmelidir.
  • İkinci kullanım senaryoları: Kritik iş yüklerinden çekilen donanımlar, test/QA ortamlarında veya daha düşük SLA’li senaryolarda yeniden değerlendirilebilir.
  • Geri dönüşüm ve veri imhası: Ömür sonu süreçlerinde hem çevresel etkiler hem de veri güvenliği dikkate alınarak sertifikalı geri dönüşüm ve imha süreçleri uygulanmalıdır.

Bu başlıkların büyük kısmını, veri merkezi sürdürülebilirlik girişimlerinde nereden başlamalı, nasıl süreklileştirmeli yazımızda daha operasyonel bir çerçeveyle ele alıyoruz. Burada ise daha stratejik perspektife odaklanıyoruz.

Ağ ve protokol seviyesinde sürdürülebilirlik: IPv6, verimli protokoller ve cache

Çoğu zaman veri merkezi sürdürülebilirliği konuşulurken akla ilk olarak bina, klima ve sunucu gelir. Ancak ağ mimarisi ve kullanılan protokoller de hem enerji hem maliyet hem de kullanıcı deneyimi açısından önemli rol oynar.

  • IPv6’ya geçiş: IPv4 kaynaklarının tükenmesi, karmaşık NAT mimarileri ve ek ağ katmanları gerektiriyor. Bu karmaşıklık, daha fazla donanım, daha fazla yönetim yükü ve dolaylı olarak daha yüksek tüketim anlamına geliyor. IPv6 benimseme rehberimizde ağınızı geleceğe hazırlarken, aynı zamanda daha sade ve verimli bir altyapı kurmanın yollarını da anlatıyoruz.
  • Verimli protokoller ve HTTP/3: Modern protokoller, bağlantı kurma sürelerini azaltarak daha az RTT (round-trip) ve daha düşük veri yeniden iletimi sağlıyor. Bu hem kullanıcı deneyimini iyileştiriyor hem de gereksiz trafik yükünü azaltıyor.
  • CDN ve cache kullanımı: İçeriği kullanıcıya en yakın noktadan sunmak, hem ağ trafiğini hem de merkezi altyapı üzerindeki yükü ciddi şekilde düşürür. Bu da sürdürülebilirlik denkleminde önemli bir çarpan etkisi yaratır.

DCHost altyapısında, IPv6 desteği, HTTP/2/HTTP/3 uyumlu yapı ve cache dostu mimariler tasarlamak, yalnızca performans değil, sürdürülebilirlik hedeflerimizin de bir parçası.

DCHost olarak veri merkezi sürdürülebilirliği yaklaşımımız

DCHost tarafında aldığımız her altyapı kararında, işin sadece bugünkü performans ve maliyet kısmını değil, uzun vadeli sürdürülebilirlik etkisini de sorguluyoruz. Politikalarımızı birkaç başlıkta özetleyebiliriz:

  • Verimlilik odaklı altyapı seçimi: Yeni kapasite yatırımlarında, performans/watt oranı zayıf donanımları baştan eliyoruz. NVMe depolamayı, modern işlemci mimarilerini ve yüksek verimli PSU’ları varsayılan hâle getirmeye çalışıyoruz.
  • IPv6 ve modern ağ standartları: Yeni projelerde IPv6 desteğini temel kabul ediyor, ağ tasarımlarında gereksiz karmaşadan kaçınmaya özen gösteriyoruz. Bu, uzun vadede hem maliyet hem sürdürülebilirlik açısından avantaj sağlıyor.
  • Şeffaf kapasite planlama: DCHost’un VPS, dedicated ve colocation çözümlerinde, müşterilerle yaptığımız görüşmelerde kullanım profillerini anlamaya ve gereğinden büyük kaynaklara yönelmek yerine, doğru büyüyebilecek mimariler tasarlamaya çalışıyoruz.
  • Operasyonel iyileştirme kültürü: İzleme ve alarm sistemlerinden gelen verileri, sadece “bir şey bozuldu mu?” diye değil, “daha verimli çalışabilir miyiz?” diye de okuyacak şekilde kurguluyoruz.

Global eğilimlerin ve regülasyonların hızla değiştiği bu dönemde, veri merkezi sürdürülebilirlik girişimlerinin nasıl ivme kazandığını anlattığımız yazıda da paylaştığımız gibi, işletmelerin barındırma tercihlerinin de bu yönde evrilmesi kaçınılmaz. Biz de DCHost olarak bu dönüşümde müşterilerimizin yanında konumlanmayı önemsiyoruz.

Kendi projeleriniz için uygulanabilir sürdürülebilirlik kontrol listesi

Teoriyi pratiğe dökmek için, kendi projelerinizi değerlendirirken kullanabileceğiniz bir kontrol listesini toparlayalım. Domain, hosting, VPS, dedicated veya colocation planlarken şu soruları kendinize sorabilirsiniz:

  1. İhtiyacınız olan kaynakları gerçekten biliyor musunuz? Pik trafik, ortalama trafik ve arka plan iş yüklerini ayrı ayrı hesaplayın. Fazla kapasite her zaman daha iyi değildir; sürdürülebilirlik açısından israftır.
  2. NVMe depolama kullanıyor musunuz? Yüksek IOPS gerektiren projelerde, NVMe’ye geçiş hem performansı hem de enerji verimliliğini artırır. Detaylar için NVMe VPS rehberimize göz atabilirsiniz.
  3. IPv6 için hazır mısınız? Yeni ağ tasarımlarında IPv6’yı baştan devreye almak, gelecekteki karmaşayı azaltır ve ağ katmanında daha sade, daha verimli çözümler kurmanızı sağlar. IPv6 dönüşüm rehberimiz burada iyi bir başlangıç noktası.
  4. Uygulama mimariniz cache dostu mu? Statik içerik, API yanıtları ve sayfa çıktıları için uygun cache stratejileri kurmak; hem kullanıcı deneyimini iyileştirir hem de altyapının üzerindeki yükü azaltır.
  5. Gözlemlenebilirlik altyapınız var mı? CPU/RAM grafikleri yetmez; güç tüketimi, disk IO, ağ trafik desenleri gibi metrikleri de düzenli izleyin. Bu sayede sürdürülebilirlik açısından fırsat alanlarını daha net görürsünüz.
  6. Geliştirme ve test ortamları gerçekten 7/24 açık olmak zorunda mı? Gece ve hafta sonu kimsenin kullanmadığı ortamları otomatik kapatmak, hem maliyet hem sürdürülebilirlik tarafında direkt kazançtır.
  7. Veri tabanı ve depolama tasarımınız verimli mi? Gereksiz log tutma, artık kullanılmayan tablo ve indeksler, devasa yedekleme pencereleri; bunların hepsi boşu boşuna CPU, disk ve enerji tüketir.
  8. Yedekleme stratejiniz akıllı mı? Yedekleri gereksiz sıklıkta veya gereğinden fazla versiyonla tutmak, depolama tarafında israfa yol açar. 3-2-1 kuralına bağlı kalarak, iş hedeflerinize uygun bir yedekleme politikası belirleyin.
  9. Sunucu lokasyonu ve kullanıcı kitleniz uyumlu mu? Kullanıcı kitlenize coğrafi olarak yakın veri merkezlerinde barındırma yapmak, hem gecikmeyi azaltır hem de gereksiz ağ trafiğini düşürür.
  10. DCHost ekibiyle mimariyi tartıştınız mı? Çoğu zaman küçük bir kapasite analizi ve mimari gözden geçirme, hem performans hem de sürdürülebilirlik tarafında büyük kazanımlar getirebiliyor.

Sonuç: Performans, maliyet ve sürdürülebilirliği aynı denklemde çözmek

Veri merkezi sürdürülebilirliği ilk bakışta sadece çevre ve regülasyon başlığı gibi görünebilir; ancak pratikte doğrudan performans ve maliyet başlıklarıyla iç içe ilerliyor. Daha verimli bir soğutma tasarımı, modern donanım seçimi, doğru boyutlandırılmış VPS veya dedicated sunucular, cache dostu uygulama mimarisi ve güçlü bir izleme altyapısı; hem enerji tüketiminizi hem de faturalarınızı aşağı çekerken, son kullanıcı deneyimini de iyileştiriyor.

DCHost ekibi olarak biz, domain kayıt sürecinden başlayıp, hosting, VPS, dedicated sunucu ve colocation adımlarına kadar, mimari tasarım kararlarınızı sürdürülebilirlik perspektifinden de gözden geçirmenize yardımcı olmayı önemsiyoruz. Mevcut projelerinizi taşıyor olun, sıfırdan yeni bir sistem kuruyor olun; kapasite planlama, enerji verimliliği ve ölçeklenebilirlik konularını birlikte değerlendirebiliriz. Sürdürülebilirlik artık ayrı bir proje değil, altyapının doğal bir parçası. Bir sonraki altyapı adımınızı atarken, bu yazıdaki kontrol listesini masaya koyup, DCHost ile birlikte üzerinden geçmek, önümüzdeki yıllarda hem karbon ayak izinize hem de bütçenize doğrudan yansıyacaktır.

Sıkça Sorulan Sorular

Veri merkezi sürdürülebilirliği çoğu kişinin gözünde sadece yenilenebilir enerji kullanımı veya karbon ayak izini azaltmakla özdeşleşiyor. Oysa tablo çok daha geniş. Bina mimarisi, soğutma tasarımı, kullanılan sunucu ve depolama donanımlarının verimliliği, sanallaştırma oranı, ağ mimarisi, uygulama mimarisi ve operasyonel süreçler bu işin ayrılmaz parçaları. Örneğin verimsiz bir uygulama, gereksiz CPU ve disk kullanarak hem daha fazla sunucuya ihtiyacınız olmasına hem de daha yüksek enerji tüketimine yol açar. Aynı şekilde kötü tasarlanmış bir soğutma sistemi, en verimli donanımları bile pahalı hâle getirebilir. Bu yüzden sürdürülebilirlik, uçtan uca tasarım ve işletim konusu olarak ele alınmalıdır.

KOBİ seviyesinde bile veri merkezi sürdürülebilirliğine katkı sağlamak mümkün ve aslında çoğu adım doğrudan maliyet tasarrufu da getiriyor. Öncelikle, VPS veya dedicated sunucu seçerken gereksiz büyük kaynaklardan kaçınmak, doğru boyutlandırma yapmak önemli. Ardından, uygulamalarınızda cache kullanımı, veritabanı optimizasyonu ve log yönetimi gibi konulara odaklanarak gereksiz işlem ve depolama yükünü azaltabilirsiniz. Geliştirme ve test ortamlarını 7/24 açık tutmak yerine otomatik kapatma senaryoları kurgulamak da ciddi enerji tasarrufu sağlar. Son olarak, IPv6, HTTP/2/HTTP/3 gibi modern ağ ve protokol standartlarını benimsemek, daha verimli bir altyapı oluşturmanıza yardımcı olur. Tüm bu adımlar, barındırma altyapınız DCHost üzerinde olsa da olmasa da uygulanabilir niteliktedir.

Colocation senaryosunda veri merkezi binası ve temel altyapı sağlayıcıda, sunucu ve raf içi tasarım ise sizde olur. Bu durumda sürdürülebilirlik için birkaç kritik alana odaklanabilirsiniz. Öncelikle, yüksek verimli PSU’lara sahip, modern işlemci mimarilerini ve mümkünse NVMe depolamayı tercih ederek raf başına performans/watt oranınızı artırabilirsiniz. Raf düzeninizi sıcak-soğuk koridor tasarımına uygun planlamak, hava akışını iyileştirerek soğutma verimliliğine katkı sağlar. Güç dağıtım ünitelerinizin ölçüm özellikli (metered/managed PDU) olmasına dikkat ederek, raf bazında gerçek güç tüketimini izleyebilir ve gereksiz tüketimi tespit edebilirsiniz. Ayrıca, donanım yaşam döngüsü politikalarınızı netleştirip, düzenli performans ve enerji verimliliği değerlendirmeleriyle hangi ekipmanın ne zaman yenileneceğini planlayabilirsiniz.

Genel olarak evet, ama otomatik olarak değil; nasıl kullandığınıza bağlı. VPS veya bulut tabanlı altyapılar, kaynakların birden fazla müşteri arasında paylaşılarak daha yüksek ortalama kullanım oranlarına ulaşmasını sağlar. Bu, fiziksel sunucuların boşa çalışmasını azaltır ve toplam enerji verimliliğini artırır. Ancak gereğinden büyük kaynaklar seçer, gereksiz sayıda ortam ayakta tutar veya uygulamalarınızı optimize etmezseniz, bu avantajın önemli bir kısmını kaybedebilirsiniz. Sürdürülebilirlik için, doğru boyutlandırma, dönemsel kullanım desenlerine göre ölçeklendirme ve uygulama optimizasyonu şart. DCHost olarak sağladığımız VPS, dedicated ve colocation çözümlerinde müşterilerle yaptığımız kapasite analizlerinin önemli kısmı da bu dengeyi kurmaya yöneliktir.

Stratejik seviyede en çok takip edilen metrikler PUE, WUE ve CUE olsa da, operasyonel kararlar için bunları destekleyen daha detaylı göstergelere ihtiyaç vardır. Raf ve oda bazında güç tüketimi, soğutma sistemlerinin giriş/çıkış sıcaklıkları, sunucu başına ortalama CPU/RAM kullanım oranları, sanallaştırma yoğunluğu, depolama doluluk oranları ve ağ trafiği paternleri bunların başında gelir. Ayrıca donanım arıza oranları, bakım sıklığı ve yaşam döngüsü maliyetleri de sürdürülebilirlik kararlarınızı şekillendirir. Uygulama seviyesinde ise istek başına CPU süresi, veritabanı sorgu sayısı ve cache hit oranı gibi metrikler, aynı işi daha az kaynak ve enerjiyle yapıp yapmadığınızı gösterir. Bu metrikleri düzenli raporlayarak hem maliyet hem sürdürülebilirlik tarafında sürekli iyileştirme yapabilirsiniz.