Teknoloji

Alan Adı Stratejisi Nasıl Kurulur? ccTLD mi gTLD mi, Uluslararası SEO’da Hangi Yol Ne Zaman Doğru?

Giriş: O Alan Adını Kim Aldı, Nasıl Aldı?

Bir kahve molasında telefonum çaldı. Arkadaşım telaşlı bir sesle “Bizim markanın .de uzantısını biri kapmış!” dedi. O an içimde tanıdık bir sızı. Hep olur bu; projenin logosu hazırdır, site neredeyse yayındır, ama alan adı stratejisi masaya tam oturmamıştır. “Hiç başına geldi mi?” dersen, maalesef defalarca. Tam da bu yüzden, bugün öyle teoride kalmayan, sahada işe yarayan bir alan adı stratejisi konuşalım istedim. ccTLD mi gTLD mi, uluslararası SEO’da hangi yapı daha akışkan gider, marka korumasını pratikte nasıl kurarsın… Hepsine tatlı tatlı değinelim.

Hikâye şu: Senin harika bir fikirle büyüttüğün bir markan var. Bir ülkede güzel gidiyor, sonra başka bir ülkeden trafik gelmeye başlıyor. Dil ve para birimi gibi detaylar kapıda bekliyor. Derken “Şimdi .com’la mı yürüsek, ülkeye özel uzantı mı alsak?” diye düşünürken bir bakıyorsun, birileri senin .fr uzantını çoktan almış. İşte tam bu eşikte, bir yandan ccTLD vs gTLD ayrımını içselleştirelim, bir yandan da “yol haritası” çıkaralım. İlk adım net: Hedefin ülke mi yoksa dil mi? Gel, konuşa konuşa çözelim.

ccTLD ve gTLD Nedir, Ne Zaman Hangisi Doğru Hissiyatı Verir?

Basit başlayalım. ccTLD dediğimiz şey ülkeye özel uzantılar: .tr, .de, .fr gibi. gTLD ise daha genel olanlar: .com, .net ya da sektöre/duruma göre .shop, .io gibi yeni uzantılar. Kulağa basit geliyor ama karar hiç de öyle olmuyor. Çünkü mesele, bir uzantının “adı” değil; kullanıcıya verdiği sinyal ve arama motorlarının bu sinyali nasıl okuduğu. Mesela yerel kalmak ve o ülkede “biz bu ülkenin markasıyız” demek istiyorsan ccTLD sıcak gelir. Diğer tarafta, tek bir çatı altında çok ülkeye ve dile hizmet vermek istiyorsan gTLD’nin sunduğu esneklik nefes aldırır.

Mesela şöyle düşünün: Berlin’de küçük bir dükkânın var ve Alman müşteriye konuşuyorsun. .de uzantısı vitrinin önüne kocaman bir “Yerliyiz” notu asmak gibi. Öte yandan, aynı markayı Paris’te, Madrid’de, hatta İstanbul’da da büyütmek istiyorsun. O zaman .com ve düzgün bir dizin yapısı, tek bir gövdeden dallanan sağlam bir ağaç hissi verir. Hangisi daha doğru? Cevap çoğu zaman “şu anki hedefin” ve “operasyon gücün.” Çünkü ccTLD açtığında, her ülke için içerik, destek ve bazen de hukuki ritüel gerekecek. gTLD tarafında ise tek bir çatıda pek çok ülkeye nefes aldırmak daha kolay olur, ama yerellik sinyalini sayfa içinde sağlam kurmak gerekir.

Bu arada, uzantı dünyası yerinde saymıyor. Kendi uzantını düşünmenin bile vakti gelebiliyor. Ben bu konuyu bir ara uzun uzun yazmıştım; fırsatın ve vizyonun varsa, ICANN’in yeni gTLD turuna dair değerlendirmeler ufkunu açar. Tabii önce temelleri sağlam atalım; tek uzantıda dünya mı, ülkeye özel küçük krallıklar mı, ona karar verelim.

Uluslararası SEO’nun Kalbi: Dil mi, Ülke mi? Hangi Yapı Neyle Akıyor?

SEO tarafı “basit bir seçim” değil, iyi ayar isteyen bir gitar gibi. gTLD ile ilerliyorsan, dil veya ülke hedeflemesini düzgün bir site yapısıyla göstermek gerek. /de/, /fr/ gibi dizinler ya da de.example.com gibi alt alan adları kullanılabiliyor. ccTLD tarafında ise sinyal zaten adın içinde. Arama motoru “Bu Almanya içindir” diye anlar. Ama iş burada bitmiyor. İnsanlar kendi dilinde sayfa görmek ister, hız ister, ödeme yöntemlerini tanımak ister. Yani teknik sinyal kadar, kullanıcı deneyimi de konuşur.

Hreflang etiketlerini duymuşsundur. Bu küçük ama değerli işaretlerle “Bu sayfanın Almanca versiyonu şudur, Fransızca versiyonu budur” demiş oluyorsun. Kafa karışıklığı azalıyor, yanlış sayfa gösterimi azalıyor. Basit gibi ama ciddiye alınca fark yaratıyor. Daha detaylı ve sade yönergeler için Google’ın çok dilli ve çok bölgeli siteler kılavuzunu bir gözün ucuyla okuman iyi olur; en azından yanlış anlaşılan yerleri açıyor.

Mesela şöyle düşünün: Tek bir .com altında Almanca, Fransızca ve Türkçe yayın yapıyorsun. Dizini dil bazlı kurdun: /de/, /fr/, /tr/. Hreflang ile birbirine bağladın. Sunucuyu tek lokasyonda tutmak yerine, bir içerik dağıtım ağı ile hızını dünya çapında eşitledin. Arama motoru temizi sever; yani tutarlı URL’ler, net başlıklar, yerel içerik ve doğru işaretlemeler. ccTLD’yle giderken de aynı disiplin var; tek fark, her ülke uzantısı sanki kendi küçük sitesi gibi hissediliyor. Bu küçük siteler büyürken, bir anda çoklu DNS ve felaket senaryoları gündemine geliyor. Ben burada DNS geo-routing ve çok bölgeli mimarilerle felaket dayanıklılığına girip çıkmayı seviyorum; çünkü hız ve süreklilik, özellikle çok dilde yayında, görünenden daha önemli.

Şunu da ekleyeyim: Sunucu lokasyonu eskisi kadar sert bir sinyal değil ama hız her zaman konuşur. Kullanıcı hiç beklemeyi sevmez. Bu yüzden tek bir gövde (.com) üstünde kalsa da, “yakın sunum” akıllı bir yürüyüş sağlar. İleri aşamada, farklı ülkelerdeki mağazalar için fiyatlandırma, kargo metinleri, yasal sayfalar gibi içerikleri yerelleştirmek, SEO’nun göremediği ama kullanıcının kalbini kazanan kısım olur.

Markanı Koru: Alan Adı Savunması, Typosquatting ve Küçük Önlemlerle Büyük Fark

Şimdi gelelim, çoğu zaman iş işten geçtikten sonra hatırlanan kısma. Marka koruması. Burası biraz “önceden düşün, sonra rahat et” bölümü. Bir kere ana markanın .com’u sende. Harika. Peki sık kullanılan birkaç ülke uzantısını da savunma amaçlı almak mantıklı mı? Eğer hedeflerin o ülkeleri gerçekten içeriyorsa, evet. Bu alan adlarını yönlendirip tek bir siteye akıtabilirsin. Bu sayede hem güven duygusu verirsin hem de başkalarının senin adınla farklı bir hikâye yazmasını azaltırsın.

Typosquatting yani harf hatalarıyla oluşturulmuş alternatif yazımlar da klasik baş belasıdır. Çok uçlara gitmeden, bariz olan birkaç yanlış yazımı savunmak rahatlatır. Ama her varyasyonu kovalayalım dersen yorulursun; burada ölçülü gitmek lazım. Bu işlerin hukuk tarafında da bir yol var. Birileri markanı kötü niyetle alıp kullanıyorsa, WIPO’nun UDRP süreci gibi yollar masada durur. Hukuka koşmadan önce düzgün bir kayıt, fatura ve marka belgesi düzeni çok iş görür. Söz uçar, doküman kalır.

Güvenlik açısından da ufak ama etkili adımlar var. Mesela sertifika yetkililerini sınırlamak için CAA kayıtları kullanmak, başkasının senin alanın için uygunsuz sertifika almasının önüne set çeker. Detayını merak edersen, CAA kayıtlarıyla çoklu-CA kullanımına dair derin anlatımı bırakıyorum. Marka koruması dediğin şey, sadece alan adı almak değil; DNS, SSL, yönlendirmeler ve izleme araçlarının birlikte çaldığı bir orkestra.

Operasyon: DNS, Yönlendirmeler, SSL ve Otomasyonla Rahat Nefes

Strateji güzel de, sahaya indiğinde operasyon konuşur. Birden fazla ccTLD açtıysan, hepsini tek bir içerik omurgasına bağlamak için akıllı yönlendirmeler gerekir. .de alanını Almanca dizine, .fr alanını Fransızca dizine taşıyan 301’ler hem kullanıcıyı hem arama motorunu doğru yere götürür. Bu arada, çok sayıda alan adını ve kayıtlarını yönetirken tek bir sağlayıcıya saplanmamak da iyi fikir. Ben genelde, çoklu sağlayıcı DNS ile sıfır kesinti geçişler anlatmayı seviyorum; çünkü “DNS çöktü, biz de çöktük” dramını yaşamak istemezsin.

SSL tarafında iş biraz pratik. Bir sürü alt alan ve ülke uzantısı varsa, otomasyon şart. ACME ile sertifikaları kendiliğinden yenilemek, DNS-01 doğrulamasıyla wildcard’ları düzenli kurmak nefes aldırır. Hele çok kiracılı veya çok markalı bir yapın varsa, “her müşteri alan adını bağlasın, sertifikası da otomatik gelsin” senaryosu altın değerinde. Bunu elle yürütmek istemezsin. Biz bunu işle işlerken, özel alan adları ve otomatik SSL’i DNS-01 ile büyütme yaklaşımı işimizi çok kolaylaştırmıştı.

Yönlendirmeler tarafında da ufak bir not: Dil algılamayı sadece IP’ye bırakma. Kullanıcıya dil seçimi yaptırmak, tercihleri çerezle hatırlamak ve URL’leri hep temiz tutmak daha sürdürülebilir. Tarayıcı diline saygı duymak güzel, ama kullanıcıyı kilitlemek değil, yönlendirmek amaç. HSTS ve www/non-www tercihini erken netleştirmek, uzun vadede kırık bağlantı çorbasını önler. Küçük adımlar, büyük huzur.

Büyüme Yol Haritası: Ne Zaman ccTLD, Ne Zaman Tek Çatı?

İşin güzel yanı, bu bir “ya o ya bu” hikâyesi değil. Bazen küçük başlarsın; .com ile tek dilde başlar, sonra içeriği büyütür, yavaş yavaş diller eklersin. Trafik belli ülkelerde yoğunlaşınca, o ülkeler için ccTLD açarak “yerli hissi” verirsin. Ya da tam tersi, ccTLD ile ülkede çok güçlüsündür ve sonra tek bir çatı altında merkezi içerik ve marka bütünlüğü için gTLD’ye çekmek istersin. Burada geçiş anları dikkat ister. DNS değişiklikleri, yönlendirmeler ve SEO sinyalleri titizlik ister. Bir keresinde bir markanın .de’sini /de/ dizinine taşımıştık; planı doğru kurduğun zaman, arama sonuçları bayağı nazik davranıyor.

İçerik tarafında, her ülkeyi gerçekten besleyebiliyor musun, onu düşün. Ülkeye özel blog yazısı, ürün stoğu, müşteri desteği… Hepsi bir doku oluşturuyor. Eğer bu yükü kaldıramayacaksan, tek bir gövdeden çok dile konuşmak daha akıllıca. Ama “biz Fransa’da mağaza açtık, yerel etkinliklere katılıyoruz, Fransız medya bizi konuşuyor” diyorsan, .fr göğüste rozet gibi işler. Dengeyi hissetmeye başladığında, zaten hangi adımı atacağını miden söyler.

Bir de felaket senaryoları var. ccTLD’ler farklı kayıt operatörlerinde olabilir, farklı yenileme ritimleri, farklı kimlik doğrulama süreçleri olabilir. Takvimine, cüzdanına ve otomasyonuna güveniyorsan sorun yok. Emin değilsen, sadeleşmek iyidir. Bu aşamada, bölgesel trafik yönetimi ve dayanıklılık için çok bölgeli mimari düşünmek hem hız hem de süreklilik kazandırır. Bir dahaki içerikte, bu mimarinin arka planını daha da kurcalarız.

ICANN, Kayıt Süreçleri ve Ufuk: Yeni Uzantılar Nerede Devreye Girer?

Hep konuşuyoruz ya, alan adları sadece noktanın sağındaki üç harften ibaret değil. Ekosistem hareketli. Zaman zaman yeni uzantılar açılıyor, bazen beklenmedik isimler sahneye çıkıyor. Eğer sektörün çok netse ya da markanı bir üst lige taşımak istiyorsan, yeni uzantı fırsatlarını gözetlemek mantıklı. Genel manzarayı anlamak için ICANN’in yeni gTLD programı sayfası kapı aralıyor. Burada karar, yine aynı şeye dayanıyor: “Bana ne katacak?” Eğer kullanıcı üzerinde anında anlam ve güven etkisi yaratıyorsa, değerlidir. Eğer sadece vitrine ışık katıyorsa, önce temeli sağlam tut.

Benim tecrübemde, yeni uzantılara “ana anahtar” gözüyle bakmaktansa, “stratejik tamamlayıcı” gibi yaklaşınca daha huzurlu gidiyor. Evet, kampanya için hafif bir uzantı hoş olabilir. Ama çekirdeği sağlam tutmak, SEO ve kullanıcı alışkanlıklarını kırmadan ilerlemek çoğu zaman daha sağlıklı. Uzantı işini büyük resimde bir araç gibi görmek, elini rahatlatır.

Pratik Bir Çerçeve: 15 Dakikada Kendi Yolunu Çiz

Hadi birlikte hızlı bir çerçeve çizelim; not almak istersen kahveni tazele. Bir: Hedefin ülke mi, dil mi? Ülkeyse ccTLD duygusu güçlüdür; dilse, gTLD altında düzenli dizinler iyi akar. İki: İçerik ve destek kapasiten ne? Her ülkeye özgü bir ritim tutturabilecek misin? Üç: Marka savunması için en kritik iki-üç uzantıyı ve bariz yanlış yazımları güvene al. Dört: DNS ve SSL otomasyonunu baştan tasarla; sonra dönüp düzeltmek daha zahmetli. Beş: Taşıma ve büyüme planını şimdiden not et; yarın gerekecek.

Bu çerçeveyi teknik bir planla beslemek istediğinde, iki yol gösterici içerik paylaşayım. İlki, göç işlerinde hayat kurtaran çoklu sağlayıcı DNS ile sıfır kesinti geçiş rehberi. İkincisi, çok kiracılı yapıda alan adları ve sertifikaları tatlı tatlı büyütmek üzerine özel alan adları ve otomatik SSL anlatısı. Bunlar masada durdu mu, ccTLD ve gTLD arasında dans ederken ayağın takılmaz.

Kapanış: Yolun Açık, Alan Adın Tertipli Olsun

Toparlayalım. ccTLD mi gTLD mi, çok kişinin kafasını meşgul ediyor. Aslında cevap, hikâyenin kendisinde. Ülkeye özel bir dokunuş mu, yoksa tek bir gövdeden çok dile konuşan, esnek bir yapı mı? İkisi de doğru olabilir; önemli olan, seçtiğin yolda tutarlı olmak. Hreflang’ı dert edin, hızını her bölgede koru, yönlendirmelerini ve SSL otomasyonunu kur, marka savunmanı küçük adımlarla büyüt. Geri kalan, zamanla oturuyor.

Bir de şunu unutma: Bu iş tek bir kararla bitmiyor. Büyüdükçe, pazar değiştikçe, yeni bir uzantının kapısı aralandıkça stratejini güncellersin. Heyecanlanacak bir şey bu. İhtiyaç olduğunda, Google’ın uluslararası siteler rehberi pratik noktalara ışık tutar; marka savunmada UDRP süreçleri aklında dursun; ufuk tazelemek istersen ICANN’in yeni gTLD programı sayfasına göz gezdirirsin. Umarım bu yazı kafandaki düğümleri biraz gevşetmiştir. Takıldığın bir yerde yine konuşuruz. Bir dahaki yazıda görüşmek üzere; yolun açık, alan adın tertipli olsun.

Sıkça Sorulan Sorular

Hedefin ülke ise ccTLD sıcak sinyal verir, dil odaklı büyüyorsan gTLD altında düzenli dizin yapısı daha esnek olur. İçerik ve operasyon gücün de kararı belirler.

Zorunlu değil ama çok faydalı. Dil/ülke sürümlerini birbirine işaret ederek yanlış sayfa gösterimini azaltır. Başlangıçta ana sayfa ve önemli sayfalarda düzgün kurman yeterli.

Aşırıya kaçma. Öncelikle ana uzantın, hedef ülkelerin en kritik ccTLD’leri ve bariz iki‑üç yazım hatasını güvene al. Sonra DNS, SSL ve izleme tarafını planlayarak dengede tut.